Türkiye’de deprem gerçeğini ne yazık ki büyük acılar yaşamadan hatırlamıyoruz. 1999 Gölcük Depremi’nde on binlerce vatandaşımızı kaybettik ve hep birlikte, “Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.” dedik.
Aradan yıllar geçti…
6 Şubat 2023 Kahramanmaraş merkezli ve 11 ilimizi etkileyen, 100 yılın afeti diyebileceğimiz büyük deprem, bize çok daha ağır bir tabloyu tekrar gösterdi:
Sadece eski binalar değil, yeni binalar da çöktü.
Malzeme, işçilik, planlama, denetim eksikliği; aynı hatalar, aynı acılar, aynı yıkımlar…
Bu iki büyük felaket bize şunu açıkça söylüyor: Sorun sadece 1999 öncesi binalar değil; sorun, binaların nasıl yapıldığı ve nasıl denetlendiğidir.
Ve bugün Türkiye’nin en büyük deprem riski işte bu eski yapı stoğunun içinde saklı duruyor.
1998 Deprem Yönetmeliği Kâğıt Üstünde Vardı, Sahada Yoktu
1999 depremi yaşandığında aslında bir deprem yönetmeliğimiz vardı:
1998 Deprem Yönetmeliği.
Ama: Denetim yoktu, Uygulama yoktu, Malzeme standardı yoktu, Kolon kesimi, deniz kumu, az demir kullanımı gibi büyük hatalar yaygındı ve Yönetmelik vardı ama uygulayan yoktu.
2006–2007 Gerçeği: Yeni Yönetmeliğin Hikâyesi 1999’daki büyük felaketin ardından, daha kapsamlı ve modern bir yönetmelik hazırlanması kararlaştırıldı.
Yeni metnin ilk hâli 2006 yılında yayımlandı, Ancak tam anlamıyla yürürlüğe giriş 2007 yılında gerçekleşti.
Yani “99 sonrası modern yönetmelik geldi” dediğimiz süreç 8 yıl sürdü.
Bu 8 yıl boyunca binalar yapılmaya devam etti; kâğıt üzerinde yönetmelik vardı ama uygulamada büyük bir boşluk vardı.
2000 Öncesi Binalar 35–40 Yaşında ve Artık Yorgun Bugün 2025 yılındayız. 2000’den önce yapılan binalar artık 35–40 yıllık.
Bu binaların büyük kısmı: Hazır beton teknolojisi yaygın değilken yapıldı, Beton kalitesi düşüktü, Demir kullanımında ciddi eksikler vardı, Deniz kumu kullanıldı, Denetim mekanizması neredeyse hiç işlemedi, “Parası kadar bina” anlayışı hakimdi.
Bugün bu binalar hem yaşlı, hem yıpranmış, hem de zayıf hâlde. Ve bir bina ilk yapıldığı gün nasılsa, deprem günü de öyle davranır.
Akşehir’de de Tablo Farklı Değil Bu risk sadece büyükşehirlerde değil. Akşehir’in merkez mahallelerinde de yüzlerce eski ve yorgun bina var.
80’lerde ve 90’larda yapılmış betonarme yapılar, Altı dükkân üstü konut olan ve kolonları zayıflamış binalar, Tadilatlarla taşıyıcı sistemi bozulan yapılar, Kaçak kat eklemeleri…
Biz YAREN olarak sahada dolaştıkça bu riskleri çok daha net görüyoruz.
Mantolama: Eski Binayı Yeni Gösteren Büyük Yanılgı Son yıllarda eski binalara yapılan mantolama çalışmaları dışarıdan bakınca çok güzel duruyor.
Ama gerçek şu: Mantolama binayı güçlendirmez, sadece makyajlar.
Hatta çoğu zaman: Duvarda açılan delikler, Binaya binen ekstra yük, Eski taşıyıcı sistemin daha da zorlanması
gibi problemler oluşturur. Dışı yenidir… İçi hâlâ 1985’tir. Deprem dış cepheyi değil, kolon ve kirişleri yıkar.
Gerçekle Yüzleşmezsek, Gerçek Bizi Yıkar Türkiye’nin en büyük deprem sorunu bugün yeni bina yapmak değil;
eski bina stokunun durumunu dürüstçe kabul etmektir. Yönetmelikler ne kadar modern olursa olsun, eski binadaki hata değişmiyor. Deprem yönetmeliğe değil, binanın gerçek gücüne bakar.
Son Söz
Biz sahada, enkaz başında şunu defalarca gördük: Yıkılan bina tesadüf değildir. Yapıldığı gün kaderi yazılmıştır.
Bu yüzden gelin, 1999’dan önce yapılan binalara cesaretle bakalım. Evlerimizin gerçek durumunu konuşalım.
Kaçak katlara, kolon kesimlerine, çürümüş duvarlara, paslanmış eski demirlere dürüstçe ve cesurca bakalım. Kendimizi kandırmayalım. Önlem almak zor değil; ihmallerin bedeli çok ağır. İnsanımız hayatını kaybetmesin. Olası bir depremde başka şehirlerin yaşadığı acı kaderi göz göre göre biz burada yaşamayalım.
Bugün itibariyle bir seferberlik başlatalım. Her bina için, her sokak için, her aile için… Çünkü güçlü yarınlar; güçlü binalarla, bilinçli toplumla ve cesur adımlarla başlar.