Gündelik yaşıyoruz. Gündelik. Hep koşuşturma. Telaş. Heyecan. Sanki bir çark gibi. Aynı. Standart. Sabahtan kalk. Hep bir koşuşturma. İş yerine gelirsin, kağıt, kalem, bilgisayar, insanlar, farklı farklı, daima bir stres. İnsanları tanıyamazsın. Bilemezsin. En çok da sevdiği yaralar sevdiğini. Başkası olsa el sallar geçersin. En çok da onlar kanatır kalbini. Yaşadım dersin, yaşıyorum. Yıllar geçer gider böyle. Yaşadım dersin, yaşadım dersin ya kendini bir ayna karşısında çökmüş, bitmiş bulursun.

Gerçekten yaşadın mı sorgulamaya başlarsın.

Bazen insanın belleğine yapışıp kalır geçmişi. Unutmuştum, dersin, unutmuştum. Unutmak her şeyi silip atmak mıydı hatıralardan. Unuttum denilince unutabiliyor muydu insan? İnsanın belleğine yapışıp kalıyordu işte hatıralar,

Yıl; 1976. Bundan 47 yıl önce. Kırk yedi yıl öncesini kim hatırlayabilir ki? Yalnız belleğe yapışmışsa bırakmıyorsa sizi hatıralarınız, unutamıyorsunuz.

Şöyle bir hatırlayacak olursak, Akşehir’de bir han; Saraç Osman Hanı. Eski Buğday Pazarı’nın üzerinde ara yolun üzerinde. On beşe yakın dükkân sıra sıra. Üzerinde Şirin Palas. Oteli. Dükkanların üzeri Palas Otel. İki, hatta üç at arabasının yan yana girebileceği bir kapı. Yanında bir kahvehane. Hanın içerisi at arabaları, römorklu traktörler, atlarla dolu. Yine hanın bir köşesine yediemin olarak eşyalar konulmuş.

O yıllarda bu dükkânların karşısında bir ekmek fırını var. Mustafa Ağabeyin ekmek fırını. Tava ekmeği yapıyor. Akşehir‘de ilk tava ekmeği yapan fırınlardan. Kara fırın ekmeği, tava fırın ekmeği. Tava fırın ekmeğinin kendisine göre kabı var, ayrı. Ekmeğin fırından çıkacağı zaman dükkân önü öylesine kalabalık, insan seli. Bağrış çağrış. “Sen öndeydin, ben öndeydim. Yok sen benden sonra geldin” gibi seslere şahit olmamak imkansız. Kavga da olurdu, gürültü de bazen de Saraç Osman Hanının kahvesinin önüne, bazen o sırada bulunan Osmanların evinin önüne kadar tava ekmeğin kuyruğu uzardı. insan seli. Tabi mis gibi ekmeğin kokusu da mahalleyi sarardı.

Saraç Osman’ın o yıllar hanında kiracı olarak kimler yoktu ki?

Akşehir‘in en meşhur ustalarından Naci Usta. Şimdi Naci Ustayı bilmeyen ismini bu yazıda okuyanlar olabilir. Anlatayım; Naci Usta Akşehir’in en iyi televizyon, buzdolabı, çamaşır makinesi, matkap, jeneratör, kısacası aklınıza gelebilecek her türlü tamir işini yapan, bir yetmiş boylarında, genelde önlükle çalışan bir ağabeyimiz. Yine anlatılanlara göre, Akşehir’de tamiratının yapılamadığı pek çok elektrikli aletin tamirini yapan usta.

Mobilyacı Salih Usta. Bir dönem Akşehir Sporun kaleciliğini de yapmış, lisanslı futbolcu. Akşehir’de pek çok usta yetiştirmiş, ilklerin mobilyacısı. O dönemin en çok tel dolapları, gelinlik sandıkları yapan, sonradan ipek halı tezgâhları yapan Akşehir’in nadir ustalarından.

Yine Saraç Osman Hanının kiracılarından, 1974 Kıbrıs Harekatı Gazilerinden Radyocu Hulusi Gün. Radyo, teyp ve televizyon tamircisi.  Kıbrıs Barış harekatı gazilerinden Mehmet Güzelordu, marangoz. Yine marangoz Kemal Sapmaz ve oğlu Adem Sapmaz. Kimler kimler! İlk anda akla geliverenler.

Yıllardan sonra bu sokaktan geçtim. Her şey değişmişti. Ne Saraç Osman Hanı kalmıştı, ne kiracıları, ne Mustafa Ağabeyin fırını.

Her şey değişmişti. İnsanlar, evler çoğalmıştı. Şimdi kendim ve bizim için yabancı olan bu yerde yalnızlığımla kalmıştım. Vay be yıllar ne çabuk da geçmişti! Geçip giden günler, tanıdık tanımadık, bildik bilmedik ne varsa bizden bir şeyler alıp götürmüştü. Anılar da bir masaldı. Yalan olmuştu, yitip giden hayatlar ve anılar. (Akşehir-2023)