Kışın Akşehir’de kendisini yavaştan göstermeye başladığı aylardır Eylül ayları. Her yıl böyledir bu ay. Eylül ayına girdin mi, girmedin mi? Soğuklar kendisini yavaş yavaş göstermeye başlar. Hazırlıklı ol! Hazır ol! Demeye başlar havalar. Yaz ayı artık gitmekle gitmemek arasındadır. Fakat nafile, her güzel şey gibi o da gidecektir. Sizi bilmem ben yazı sevenlerdenim. Benden başka yaz seven var mıdır, yok mudur bilemem. Ben yazı diğer mevsimlere tercih edenlerdenim. Siz yaz ayından çok kış ayını severmişsiniz. Ona da bir şey diyemem. “Her gönül de bir sevgi yatar” denir ya! Ben yaz‘a gönül verenlerdenim.

            Kış ayına gireceğiz ya… Soğuk… offfff! İnsana neler de hatırlatmaz ki? Kar bir yandan, soğuk bir yandan… Hele ki odunsuz, kömürsüz kalanlar… Allah muhafaza… Belki soğuk bana bir yandan da odunsuz, kömürsüz, yok, yoksul olanları hatırlatır. Belki de bundan da sevimsiz gelir bana kış ayı… Allah kimseyi odunsuz, kömürsüz, aç, açık bırakmasın. Sevimsizdir bu yüzden benim için kış ayı..

            Yiten sevgilidir benim için yaz ayı… Sevgilinin sıcaklığıdır belki yaz aylarının terk edilemez, vazgeçilemez, sizi sımsıkı saran Adliye Parkı… Belki yaz aylarının sıcaklığını Adliye Parkı’nın o güzelim ağaçları altında sevgili sıcaklığında bulursunuz. Yitirip gideceğimiz yaz güzelliğinin sevgisini kovalarım ben…

            Sıcacık bir çay içimidir yitirilen yaz günleri. Sıcacık bir dostluk, sıcacık bir mutluluktur tanışmaktan mutlu olduğunuz, kalbinizin sevgi ile atışıdır, Öyle bir duygudur ki yaz sevgilinin uzaktan size koşarak tebessümle gelmesi…

            Bir simitçinin sesinde gizlidir, yiten yazın sıcaklığı “yanıyorrrrrrr!”, “yanıyor!” seslenişindedir, yazın her daim duyduğumuz, sabahın o tertemiz, mis gibi kokan havasını teneffüs ettiğimizde Adliye Parkı’nın ilerisinden, üç tekerlekli simitçi arabasıyla bağıran “yanıyorrrr, simitler yanıyorrrrrr!” güzelliğindeki simitçinin sesidir… kış ayına yaklaşırken, yazın son demlerinde yakalayabildiğim..

            Hemen simitçinin çevresi sarılıverir. Küçücük çocukların bir oyunudur sanki… Sıcacık simitler kapış kapış alınır. O ses Adliye Sarayı, Hükümet Binası’nın önünde sürekli yankılanır:

            -Yanıyorrrrrrr! Simitler yanıyorrrrrr!

Yaz aylarının güzelliğindendir, simitçinin sesinin yankılanması… Kış aylarında gelmez mi? Elbet gelir! Sabahın erken saatlerinde olduğu gibi gelebilir mi? Sabah sıcacık simidi çalışmaya gelen her memurun sabahın sekizinde bulması mümkün mü?

            Simitçi yirmi bir bilemedin yirmi iki yaşlarındadır. Çok sevimli, güler yüzlü, simitlerinin sıcaklığı yüreğinde, yüreğinin sıcaklığı o kahverengi gözlerindedir. O’nun bir “yanıyorrrrrrr!” diyerek seslenişi vardır ki… Çarşı esnafı, Adliye ve Hükümet Konağı’nda onun sesini duymayan, onun geldiğini bilmeyen yok gibidir.. O geldi mi sanırsınız, tüm çalışanlar da onunla gelir…

            Sıcacık simitler kâğıtlara tek tek bazen de çifter çifter özenle sarılır. Camekânın camları sıcaklıktan buhar olmuştur, olsun, sıcacık simitler vardır ya… Ne güzel!

            Akşehir’in güzelliğidir, cadde ortalarında kendisini gösteren çicekleri..Sarı, mor, kırmızı ne güzel çiçeklerdir onlar. Nedir ki adlarını bilmediğim. Dokunmaya kıyamadığım. Sevdiğim. Yazın güzellikleri..

            Yaz ayı başkadır. Çiçekleriyle başka, gülleriyle başka, parklarıyla başka.. Yollarıyla, kaldırımlarıyla başka.

            Güz mevsiminde hava sevimsizleşir.  Simitçi artık yavaş yavaş geç kalmaya başlar, parkın müşterileri birer ikişer azalır. Havalar, havalar var ya.. Ne siz sorun ne ben söyleyeyim! Havalar sertleşir, rüzgar, poyraz, yel derken… Kuşlar da artık yaz ayları gibi Akşehir ‘i terk eder…

            …ve Akşehir. Yazın güzelliğindeki Akşehir, önce kendisini güze, sonra kışa hazırlar..Sevimsiz bir sevgilidir kış. Soğuk, inatçı, sert…

            Güz geldi, kış gelecek ardından.

            Ne sabahın erken saatlerinde “yanıyorrrr” seslerini duyacağız ne de sıcacık simitleri sabahın sekizinde… Ne de güzelim şehri süsleyen çiçekleri…

            Lütfen kış biraz daha geç gel!