Yalavacın pazarı eskiden de ünlüydü. Pazartesi günleri kurulur ve köylülerle diğer üreticilerin getirdiği yiyecekleri; onları üretemeyen yerli halk ve daha çok memurlar alırlardı. Daha eskiden aynı gün. keçi kılından dokunan çuval, haba, kebe ve torbaların satıldığı çuval pazarı bile varmış. YALVAÇ ÖZLEMİ adlı kitabımda çok eski pazarların resimleri de vardır. Eski Cami şadırvanının önünde ve başka bir iki yerdeki eski pazarlar görünür orada. Ak çarlı orta yaş üstü kadın satıcılar, özellikle dikkat çeker o resimlerde.
Yonca Altı ve Unkapanı, pazarın yoğunlaştığı iki yermiş. Dedemin dedesi, Köstük köyünden kervancı tüccar Şehberli oğlu Hacı İbrahim efendi; Yonca altı ve Un kapanını yaptırıp vakfetmiş. Son mütevelli Selçuk Muallim lakaplı büyük dayım, Ömer Selçuk idi.
Yalvaç’ta tatil olan pazar gününe, PAZAR DERNEĞİ denirdi. Çünkü tatil pazarın ertesi gün olan pazartesi, Yalavacın pazarı kurulurdu. O günün adı da Yalvaç Pazarıydı. Belediyenin arkasındaki geniş alan pazarcılara yetmeyince, Tabakhaneye, Hıdırlığa ve Müderris mahallesine yakın olan geniş bir pazar yeri ayrıldı.
*Şimdi ise, pazartesi günü kurulan Pazar, Hükumet alanına, Anlatan Meydanına tüm çarşıya hatta Müderris, Kaş mahalle ile Leblebiciler mahallesine kadar yayılmış…
*Eskiden köylüler ve yerli üreticiler yiyecek satarlardı. Şimdi uzak diyarlardan gelen kamyonlar dolusu giyecekler ve değişik malların kamyon ve minibüslü tezgahları, karanlık bastıktan sonra bile satışa devem ediyor.
*Akrabam Yılmaz Sert’in övmesi üzerine onun tanıdığı Bozkır’lı bir arkadaştan bal aldık. Bal peteklerini sağlam bir büyük kutuya koyup kapağını, yapıştırıcı bantla dışından sağlamlaştırdıktan sonra teslim etti.
Özellikle pazartesi günleri, Yalvaç’taki otomobil sayısı, insan sayısını kesinlikle geçiyor. Akşehir ve diğer birçok yerde de otomobil koyacak park yeri bulmak olanaksız. Fakat Yalvaç pazarı günlerindeki otomobil bolluğu, kesinlikle ilçemizin nüfusundan fazlaydı.
Eskiden Yalvaç pazarında, orada üretilen yiyecekler, kıl dokumalar, kıl çuvallar, habalar, kebeler ve mutafiye ile kadınlarımızın dokuduğu bezler satılırdı. Yalvaca dışarıdan gelen maddeler çok azdı. Yani Yalvaç da ülkemiz gibi ithalatçı değil, ihracatçıydı. Dericiliğin, debbağlığın, ayakkabıcılığın, deri ürünlerinin; Kazlıçeşme ve Gerede’nin de önünde, ülke çapında merkeziydi. Çok kalın Java derileri Yalvaç’ta tabaklanırdı. Pamukları tohumundan ayıran çırçır toplarını, ülkede yalnız Nuri amcam üretirdi. Artık şimdi ithalatçı olmuş, doğduğum ve atalarım Kuru sülalesinin memleketi! Yalvaç pazarında dışarıdan gelen ürünler satılıyor.
*Almancı hemşeriler, *diğer batı ülkesine göçenler, *İstanbul’a gitmek zorunda kalan ve yazları bir-iki ay hasret gidermeye gelen ilçe nüfusunun yarıdan fazlasını oluşturanlarla birlikte; Yalvaç’ta kalmış olanlar da satın alıyor başka yerlerden gelen ürünleri…
Ülke olarak da ihracatı fazla bir devlet iken; ihracatı, ithalatının yarısını bile karşılamayan ve korkunç cari açıklar veren bir memleket olduk. Eskiden dışarıya afyon sakızı, buğday, arpa, pirinç, pamuk, deri ve sebze meyve satardık. Şimdi tüm bunları satın alarak, korkunç borçlanıyoruz…Borç yiyen kesesinden yer! Üstelik tonlarca faiz öder. Boynu eğik olur. Alacaklıların her istediğine razı olmak zorunda kalır. Yüce Tanrı bizi cari açıklardan ve ağır şartlı dış ipoteklerden korusun.
[email protected] www.nazifkurucu.com.tr