Bazı özelleştirmelerde, yalnızca devlet işletmesi özel şirketlere devredilmekle kalınmayıp; kasadaki paralar da; üstelik olarak verilmiş. Gazeteler yazdı. Elektrik dağıtımı ihaleleri böyle yapılmış. Telefonun devri de böyle diyenler var… Belki kasadaki para, “Kamu kurumu mutlaka satılsın. Yönetimin eline büyük miktarda nakit para geçsin!” diye yapılıyor olabilir. Belki de üst makamlar fark etmeden, kasadaki parayı o şirkete alt kademedeki görevli vererek; pay alıyordur. Başka nedeni de olabilir. Özelleştirme furyasının yarattığı problemler çok!
1-Özelleştirmeler hizmet kalitesini çok düşürdü ve pahalandırdı. Devletin elindeyken halka mükemmel hizmet veren işletmeler; eski kaliteyi tutturamıyor.
2-Hizmetin veya malın mükemmelleştirilmesi için yapılan her ek iş veya ürün için; daha çok para ödememizi istiyorlar.
3-Tüketici, değişik nedenlerle ve “Bazı hizmetlerin ve ürünlerin sıra dışı olduğu” bahanesiyle; sürekli ödemeler yapmak zorunda bırakılıyor.
Devlet işletmeleri “Bugünkü saltanatı bozmadan geçirelim de; ilerisi için “Allah kerim!” düşüncesiyle satılıyorsa çok yanlış! Satılacak devlet işletmesi tükenince ne olacak? ***
ZİRAAT BANKASINI SAKIN SATMAYIN!
Tarihi değerine kıymet biçilemez. Türkiye önceki dönemlerde kendini besleyebilir hale geldiyse; Ziraat Bankasının çiftçiye, hayvan besleyenlere ve üreticiye verdiği ucuz kredi sayesinde gelmiştir. Babam mahkeme baş katibiydi. İlçede noter bulunmadığı için, o görevi de yapıyordu. Köylü ve çiftçinin Ziraat Bankasından aldığı kredi için yalnızca noter senedi yetiyordu. Banka bütün köylülere kredi verdiğinden; senetleri yapmak üzere mesai dışında da çalışılıyordu. Üç mumluk gaz lambasının ışığında sabahlara kadar, kalemde çalışır ve bitkin düşerdi. Ağrıyan başını evde duvarlara vururdu. Üstelik “Çiftçi masrafa girmesin” diye; her senedin noter ücreti, yalnızca bir kuruştu. Köylüler o kredileri aldılar; kara sabanla tarlalarını sürdüler. Cihan savaşında tüm Avrupa ve dünya ülkelerinin halkları aç kaldığı halde; bizim halkımız yiyecek ekmek bulabildi.
1-Türkiye’de bankacılık geliştiyse; Ziraat bankası bunun muallimi ve örnek ustası olmuştur.
2-Sonradan Maliye müfettişi, hesap uzmanı, hazine genel müdürü, Merkez Bankası başkanı ve Maliye Bakanı olan Mülkiyeli sınıf arkadaşlarım; hayata Ziraat Bankası müfettişi olarak atıldılar. Oradan yetişen personelin bir kısmı, başka bankalara geçti. Bankacılığımız böyle gelişti.
Fakat demokrasi döneminde Ziraat Bankası da ticari bankacılığa yönelince; köylü zarar etti. Tarlasını ekmeyi ve hayvan beslemeyi bırakmak zorunda kaldı.
İstanbul’a göçerek amele oldular.
Tarımı ve hayvancılığı ucuz kredi ile desteklemek şarttır. Bu yapılmadığı için; eti de, otu da, samanı da dışarıdan ithal eden; borca batık bir ülke olduk!
Ziraat Bankasını satmak; evimizde eski tarihlerden kalan dedemizin imzalı fotoğrafını satmak gibi olur. Günahtır! Onu yabancıya satan ise, cehennemlik olur.
***
BOR MADENLERİMİZ, YABANCILARIN ELİNE GEÇMESİN!
Bor yataklarımız ve arama, üretim ruhsatlarına sahip olan Etibank özelleştirilir de kişilerin eline geçerse; onlar da beş-on kat bedelle yabancılara satar. Bor uranyum kadar değerli! O yataklarımızı satmak; savaşlarda bize üstünlük sağlayan ve başka hiç kimsenin sahip olmadığı, en önemli gizli silahımızı satmak gibi olur. Dünya tekeli olduğumuz birçok madenin ruhsatlarına sahip olan Etibank ve Eti Maden de, özelleştirilemez! Bunları satarsak, geleceğimizi satmış oluruz. Ben küçükken bazı komşu analar; rahmetli anama dert yanmaya gelirlerdi. Birini hatırlıyorum; yetişkin oğlu kumara alışmış. Parasız kalınca, evin tek tenceresini bakırcılara satmış. Bir tencere daha alacak güçleri de yok! Akşama kadar ağladı kadıncağız. Değerli hazinelerimizi yabancılara satarsak o hayırsız delikanlıya benzeriz. Geleceğin anaları ağlamasın! [email protected] www.nazifkurucu.com.tr