Fiili işgalden kurtulmakla, sömürülmekten kurtulmuş olunmuyor. Belki kapalı ekonomideyken yabancıların sömürmesi zorlaşabilir. Fakat yalnızca içe dönük kapalı ekonomide kalarak, çağa uygun gelişmeleri yakalamanın olanağı da yok! Çözüm; İhracatın ithalattan daha fazla olmasıdır. Dış ticaretimiz açık vermemeli! Dışarıya sattığımız mallardan gelen para; satın aldıklarımızdan fazla, hatta iki katı olmalı.
Cari açıklar vererek ve ulusal kurumlarımızı yabancılara satarak, kalkınma mümkün değildir. Milli kurumları satmak, belli bir süre yönetenlerin elini rahatlatabilir. Oy kazanmak için yapılacak verimsiz harcamalara kaynak yaratabilir. Fakat ülkemizin sömürülmesine yol açar. Ulusal telefon şirketimiz yabancılara satıldı. Topluca alınan para, bir süre yönetimin elini rahatlattı. Seçim kazanma ve daha çok oy toplama harcamalarına olanak yarattı. Fakat sonuç hayırlı oldu mu? Hayır. Yirmi beş yıllığına yapılan bu özelleştirme sonucu kurumu alan yabancılar; o milli müessesenin menkul ve gayrı menkul varlıklarını, sürekli sattılar.
Satılan ve tapusu alıcılara devredilen bu taşınmazlar ve el değiştiren taşınırlar, 25 yıl dolunca devletimize nasıl teslim edilecek? O değerli devlet mallarını yabancı şirketten satın alanlar da, başkalarına devir etiğinde nasıl yerine konulacak? Diyelim ki; yabancı şirket satışlardan bugün eline geçen parayı, günü geldiğinde devlete ödeyecek... Para her yıl değil, her gün değer kaybediyor! 25 yıl sonunda liralar kuruş, hatta metelik değerini bile taşımayacak. Elde edilen paralar dövize çevrilerek devlete geri ödense bile; hiçbir işe yaramaz! Dövizler de hızla değer kaybediyor. On yıl önceki dolar, bugünkü dolarla kıyaslanamaz. Enflasyon bütün dünyada hüküm sürüyor. Bizdeki kadar olmasa da en zengin sanılan ülkeler de, gereğinden fazla karşılıksız para basarak işlerini yürütüyorlar. Özelleştirmelerden ulusal kurumlarımızı satın alan yabancılardan, anlaşmada yazılı olsa bile; sattıkları taşınmaz ve taşınır malların bedelini alabilme olanağı yoktur. Uluslar arası mahkemeler, sürekli olarak bizim aleyhimize karar verir. Anlaşmada, Türk mahkemeleri yetkili kılınmış olsa bile; bizim mahkemelerimizin kararlarını, sonuçta Avrupa mahkemelerine taşıyarak itiraz eder ve zararımıza sonuç çıkartırlar. Özelleştirmeler çok zararlı olmuştur.
Türk şirketlerimizden; yabancı ülkelerden birinin ulusal telefon şirketini satın alan var mı? Yok! Elin oğlu muhaberatını yabancılara teslim eder mi? Etmez! Biz enayi miyiz? ...
Özelleştirmeler dışında, ithalatın fazla olması yüzünden; dış borçlarımız sürekli artıyor. Düşünün, bu yıl saman da ithal ettik. Yakın geçmişte, eskiden kendi ürettiğimiz tüm malları ithal ediyorduk. Fakat sıra samana gelmemişti. Elma, portakal, balık, buğday, pamuk, şeker, badem, çağla, kurbanlık sığır ve koyun; yani eskiden dışarı satacak kadar çok ürettiğimiz tüm malları ithal ediyorduk da; sıra yalnızca samana gelmemişti. Bu yıl onu da ithal etmişiz. İthalatın bedelini, başka ürünler ihraç ederek mi karşılıyoruz? Hayır borçlanarak, ipotekler altına girerek yapılıyor bu ithalat. Gittiğimiz yol yanlıştır; bizi felakete ve yok olmaya götürür. Çare üretime hız vermek ve yerli malından başka mal tüketmemek ve kullanmamaktır. Daha çok oy alabilmek ve iktidarda sürekli kalabilmek için; her şeyimizi satarak ülkenin geleceğini karartmak günahtır. Yazık etmeyelim güzel ve kutsal ülkemize! Borçların ipoteği altına sokmayalım. BORÇLANMAK GELECEĞİMİZİ SATMAKTIR.