Orta Afrika’daki küçük bir krallık çok yoksulmuş; açlık da çekiliyor… Kralın aklına parlak bir fikir gelmiş; aynı zamanda kabilenin büyücüsü olan başbakanı çağırmış:

-Almanya, Amerika’ya savaş açtı; geldiler Almanya’yı işgal ettiler, orası zengin oldu. Japonya da Amerika’ya savaş açtı, orayı da işgal edip zenginleştirdiler. Hemen Amerika’ya savaş ilan edelim; bizi de işgal edip zenginleştirsinler. Açlıktan kurtulalım!

Bu sözler üzerine, büyücü başbakan derin düşüncelere dalmış. Düşünmeyi o kadar uzatmış ki, kral kızıp bağırmış:

-Ne düşünüyorsun be adam? Çabuk Amerika’ya savaş ilan et!

-Sayın kralım, “Ya teslim olurlarsa…” diye düşünüyorum. O zaman ne halt ederiz? Nasıl besleyeceğiz onları? Tüm ihtiyaçlarını nasıl karşılayacağız?

Bu fıkrayı sınıf arkadaşım Şişman Necdet anlattı; çok güldüm.

Sınıfta bir de Arap Necdet vardı; esmerdi, İstanbulluydu. Hesap uzmanı oldu, fakat çok dil bildiğinden Devlet Hava Meydanları işletmesinde çok paralı bir görev buldu. Amerika’dan çok yüksek ücret teklifi almış, oraya gitti. Büyük dostumuz, üstün kabiliyetli uzmanları hemen bizden götürür. Buradan giden doktorlar olmasa; oradaki hastaları kim iyileştirecek? Helal olsun! Bedavadan beyin ihraç ediyoruz onlara ve tüm dünyaya!

                         ***

Gelelim, Afrikalı kralın öyküsüne. Büyücü ne demişti:

-Ya teslim olurlarsa, ne halt ederiz? O kalabalığı nasıl besleriz? O ağır yükü nasıl çekeriz?

Biz de, Amerika’yı teslim almış gibi olduk. Onun tüm yükünü çekiyoruz sanki! “Teslim almayalım onları” diye, bir uyaran da olmadı. Bütün isteklerini yerine getiriyoruz. Onlar emrediyor; biz hemen yapıyoruz:

            -Şuralarınızda buralarınızda üs kuralım; bizim toprağımız gibi olsun! Sizler sakın yurdunuzun o parçalarına adım atmayın haa! Çevrenizde ve uzaklarda yapacağımız operasyon ve işgallere, sizin ülkenizden girişelim.

            -Ne demek, elbette; baş üstüne!

            -Lübnan’a asker gönderin; bizim adamlarımızı korusunlar!

            -Peki.

            -Afganistan’a asken yolla!

            -Okey. Emrin olur.

            -Talabani ve Barzani’yi koruma altına alın!

            -Bize çok zarar veriyorlar! Ama önemli değil! Kırmızı pasaport da veririz, para da, silah da veririz onlara! Yeter ki, sizin hatırınız kırılmasın!

            1950’lerde de büyük dostumuza yardım etmek için, Kore’ye kalabalık askeri güç göndermiştik. Epeyce şehit vererek Güney Kore’yi ve oradaki Amerikan askerlerini koruduk.

            Hiçbir Amerikan başkanının isteğini geri çevirmedik ki! Buş’u bile hiç kırmadık. Sayın  başkanın göbek adı Hüseyin! Akarsular bile durur. Her fedakarlığı elbet yaparız. Tüm fedakarlıklarımız feda olsun da! Keşke bizde de sizinki gibi adil bir demokrasi; yerleşebilsin! Para pul istemiyoruz! Tam demokrasi ve eşit vatandaşlık hakkı gerek bize!