Yazımızın başlığını teşkil eden TERBİYELİ İNSANLARIN bugün ellerinde bulundurdukları siyasi gücü ve dokunulmazlığı tutup sıradan birilerinin eline versek ne olurdu?

Bu konuyu şehrimizde duaları kabul olan, Akşehir Aksakalı, Merhum Hacı Osman Sarıoğlu Dede’ den duyduğumuz bir hikâye ile anlatalım.

 Anlatalım da, nasılmış,  belki biri anlamazsa, biri anlarlar.

 Hazreti Hasan RA. Efendimiz için ve dahi Hazreti Hüseyin RA. Efendimiz için nasıl ki: bu gün Ehli İslam: Sünni-Şii-Alevi- Mevlevi-Rufai-Kadiri-Nakşî…  Gözyaşları döküyorlarsa,  benzer bir durumla karşı karşıyayız.

 Muharremin ayının üzerimize verdiği hüzün ve acı ile Mazlumu ve günahsızı müfteriye karşı savunmamız işte bundandır. Değilse kimseden bir yardım ummayız. Beyim. Yardımı sadece Allah CC. Hazretlerinden seherlerde dileriz...

 Kimsenin fahri avukatı filan da  değiliz.

Biliriz ki: Evvel Emirde, önce hesapları Allah CC. Görür. Amenna. Ve Saddakna…

İftiraya uğrayan zat kendi hesabını, bizzat kendisi de bu Dünya‘ da bal gibi görür.

Ayrıca adli merciler aracılığı ile de buna muktedirdir…

Birilerine, benim mücadelemi yapmayın. Ben kendi işimi kendim hâl ederim de demiş olabilir.

Amma mesele bu kadar basit değil. O öyle desin. Mütevazılığı ve efendiliğinden öyle der.

Bizim kızdığımız emanetine ihanet edilmesindendir.

Dostunu dost, düşmanını düşman bilmesi gerekenler. Badırmışlardır. (bir Akşehir tabiri olup şaşırmış şaşkınlaşmış demektir.) Sen burada iken yapacaklarının, senin yokluğunda tam tersini yapmaktalar. Burası artık güllük gülistanlık olmaktan çıktı. Beyim…

Biz, Salı günü gurup toplantısında konuşan Sayın Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın dediği gibi DİLSİZ ŞEYTAN DEĞİLİZ.

 Belki bu husustaki yazılarımız, tekrar gerek duyana dek son yazımız olabilir.

 Lakin: Tekrar edelim. DİLSİZ ŞEYTAN DEĞİLİZ.

 Biz siyaset arenasında, melek maskeli şeytanları ve kardeşlerini iyi biliyoruz. Ayrıca onların çukura düşmüş avenelerin de.

Akşehir bizim memleketimiz. Köpeksiz köyde değneksiz gezmek yok.Meydan boş değil.

 Zamanı gelince.  İplikleri pazara çıkarmak üzerimize farz ve sünnet olsun. And olsun. Yemin olsun.

 Herkes kaç kirli yorganı var kendisi biliyor. Bizde biliyoruz.

Sabır-Sır-Sükût. Edep-Ya- Hu düsturu gereği durduk. Durmaktayız.

Gelelim;  Mah-ı Muharremin ayında köşemizde günlerdir,  yazdığımız ve yukarda izah ettiğimiz siyasi mevzuları ihtiva eden meselelerin bir özeti olan uzun seneler evvel, Akşehir’ in Aksakalı Merhum Hacı Osman Sarıoğlu Dede’ den duyduğumuz hikâyeye.

Vaktin birinde bir garip kışın ortasında aç ve bi –ilaç kalır. Çocuk çoluk çocuk perişandır. Karısına ve çocuklarına hakkınızı helal edin der. Padişaha gideceğim şöyle bir planım var der.

Hızır AS. Hazretlerini bulacağım diyerek kırk gün de müsaade isterim. Bu kırk gün için de size yetecek kadar diyerek, padişahtan size ömrünüz boyunca yetecek yiyecek, içecek ve altınlar alırım. Kırk günün sonunda Hızır'ı bulamayacağım için beni asarlar, ama siz bir ömür boyu rahat olursunuz. Der. Karısı gel gitme iyi kötü olup diyoruz önü gelen bahar ayları dese de, adam inat eder ve saraya gider.
                Padişah dışarıdan bir takım gürültüler duymaktadır. Muhafızlar adamı kapıdan uzaklaştırmak isterler.

               Adamın feryadını pencereden duyan padişah muhafızlarına bırakın gelsin der.

               İnatçı adam huzura çıkarılır. Derki: Padişahım Hızır As. Hazretlerini bulacağım. Lakin bunun için kırk gün zaman gerek. Kırk gün zarfında ailemin geçimi için sarayınızdan yiyecek, içecek ve altına ihtiyacım var der...

                Padişah adamlarına bu adam ne isterse verin der.

               Deve katarlarına sardığı bir sülaleye bir ömür boyunca yetecek yiyecek, içecek ve altınları evine teslim alır gider.

               Kırk günün sonra padişahın huzuruna gider. 

               Padişahım ben kim Hızır AS. Hazretleri kim, benim evimde hiçbir şey yoktu. Hızır AS. Hazretlerini bulmak yalanını uydurdum beni af edin der. 
                Padişah hiddetle yanındaki Birinci vezir-i Azama,  bu adama ne ceza verelim der. Padişahım bu adamın boğazını keselim,  oda yetmez, etlerini parçalayıp çengellere asalım. 
                 Bu sırada tulü eden içeri giren, Padişahı önceden tanığı belli nur yüzlü bir genç, vezirin sözleri üzerine söyle dedi. Aslı Hu. Nesli Hu. Herkes aslına çeker. Padişah ikinci vezirine sordu: Bu adamın cezası ne olsun. Padişahım bu adamın derisini yüzelim, içine de saman basalım. Biraz önce tulü eden, içeri giren o nur yüzlü çıkan genç bulunduğu yerden,  Aslı Hu. Nesli Hu. Herkes aslına çeker dedi. Padişah üçüncü vezire sordu: Sen ne dersin, beni aldatan bu adama ne ceza verelim? Padişahım bana göre, bu adamı affedin Size yakışan, sizden beklenen budur. Bu adam önemli bir suç isledi ama sanıldığı kadar da kötü biri değil Çünkü çoluk çocuğunun rahatı için kendini feda edebilecek kadar fedakâr dedi. Tulü eden içeri giren Nurani genç dedi ki: Aslı Hu. Nesli Hu. Herkes aslına çeker.
                  Tulü eden içeri giren Nurani gence padişah, Sen kimsin? İkide bir tekrarladığın o laf ne demek. İçeri nasıl sessizce daldın. Dedi.

                Hızır AS. Hazretleri istersen vezirlerden başlayalım, ben kim olduğumu sonunda derim. Dedi.

Senin birinci vezirinin babası kasaptı. Onun için kesmekten, etini çengellere asmaktan bahsetti. Yani aslını gösterdi.

                 İkinci vezirin babası yorgancı idi. Yorgan yastık, yatak yüzlerine yün, pamuk doldururdu. O aslına çekti.

                  Üçüncü vezirin ise babası da vezirdi. O da mübarek bir soydan deliyordu. Azametini, asaletini gösterdi. Aslın çekti.

Benim söylediğim söze gelince:  Aslı Hu. Nesli Hu. Herkes aslına çeker. Demekten maksadım şu an yaşadığımız olayların özeti idi.

İki vezire gerek yok. Sana bir vezir yeter, dedi. 

Ben bu adamın aradığı benim.

Sana karşı ve şu vezirlerine karşı bu adamı mahcup etmemek için geldim.

 Af edelim diyeni gösterip işte vezir. Kendisini gösterip işte Hızır dedi.  Kayboldu. Sır oldu gitti. Gökten üç elma düştü mü düşmedi bilmem amma bildiğim bir şey var. Ne söyledikse siyaset için değil hak ve hakikat için dedik. Biliriz ki Allah CC. Katında Mahkeme-i Kübra’da hesap vereceğiz. Sırat Köprüsü var. Geçmek var geçememek var. Bu dünya nasıl olsa gelir geçer.

Affı savunmak için değil asaleti savunmak için bu hikâye hatırlatıldı.

Asil azmaz Bal Kokmaz. Çünkü: Aslı Arıdır.

Kokarsa Tereyağı Kokar. Çünkü: Aslı Ayrandır.  

Allah CC. SİYASETTE NAZİK ve TERBİYELİ İNSANLARIN sayısını çoğaltsın.