Büyük kentlere göçüp başını sokacak yuva bulamayan vatandaşlar, boş gördükleri dere kıyılarına çaresizlikten gecekondu yapıyorlar. Fakat bu konudaki en iddialı devlet kurumunun, yetmiş metrelik ırmak yataklarını 20 metreye indirip; geriye kalan kısma yüksek katlı binalar konduracağını hiç düşünemezdik. Yazık  oldu canlara! Boşa gitti trilyonlar! Resmi kurumlar, bu kadar yanlışlık yapamamalı.

Dereler, ırmaklar ve nehirler, o yatakları binlerce, belki de milyonlarca yıl içinde azgın sularla oyarak oluşturmuş. Beş on yıl, hatta 50-100 yıl, dere yatağının büyük bir kısmı, sularla dolu görünmeyebilir. Fakat bir gün gelir ki, eski yataklarının tümünü hatta daha geniş alanları, azgın sularla doldurup; önüne gelen her şeyi yıkarlar. Böyle yapacakları kesindir.

Samsun’da, Sinop’ta ve o çevrede, bazı hafta ve aylar durmaksızın azılı sağanaklar yağar. Üstelik o kaygan ve oynak zeminler, depremlerde de en tehlikeli yerlerdir.

-Tıp hocası kızlarımdan biri, ihtisasına Samsun’daki fakültede başlamıştı.

-Avukatlık yıllarımda, Sinop zindanındaki müvekkillerimle görüşebilmek için; uykusuz geceleri, sağanak seyrederek günlerce bekledim. O bitmez tükenmez azgın yağmurları, Karadeniz bölgesini bir uçtan diğerine gezdiğim yıllarda da gördüm; Trabzon’da uzun süre kaldığım aylarda da!

-Kitaplarımdan birinde bulunan SİNOP DÜŞLERİ adlı öyküyü, öyle bir kesintisiz yağmur sağanağını pencereden sabaha kadar izlerken yazmıştım.

 Yüreğimiz yanıyor, ölenlere ve evsiz kalanlara.

SEL YATAKLARINA ev, apartman ve gökdelen dikilmesini önleyen bir bakanlık mı kurulmalı? Yoksa sadece bu bekçiliği yapan bir ayrı kolluk gücü mü?

Allah göstermesin ama; bu yüzden batıp-yok olup gideceğiz…

                                               ***

YANGIN ÇIKARMAYIN!

Yaz geldi, piknikçiler ve anız yakanlar büyük felaketler yaratıyor.

Ormanlarda piknik yapmak; hatta ormanın içine girmek değil, yüz metreden fazla  yaklaşmak bile, yasaklanmalı. Ağaçlar da canlı mahluktur, onların yanmasına neden olanlar cehennemliktir.

*Vatandaşlarım, değerli çiftçiler, ANIZ YAKMAK GÜNAHTIR. Ekin biçildikten sonra tarlada kalan o kökleri sürerek toprağa karıştırırsanız, yağmurlarla ıslanarak çürür ve birinci sınıf gübre olur. Arazinin verimi artar.

*Anızların içinde çok çeşitli solucanlar, kurtçuklar, karıncala, böcekler ve onların yavruları barınır. Anızı sürüp toprağa karıştırırsanız, yaşamı ve üremeyi sürdürecek olan o canlılar; toprağı işleyerek havalandırırlar. Böylece verim artar. Anızı yakarsanız tüm canlılar da, diri- diri yanarlar. ZARARLI BİLE OLSA, HİÇBİR CANLININ YAKILMASINA, YÜCE YARATAN İZİN VERMEMİŞTİR.

Biliyorsunuz, görüyorsunuz: anız yakılınca sürüp giden alevler ve kıvılcımlar, çevredeki birçok değerleri, ormanları, köyleri, evleri ve insanları da yakıp kül ediyor. Her anız yakma işlemi büyük bir yangına sebep oluyor. Ülkemiz ve suçsuz vatandaşlarımız, yeri doldurulamayacak kadar büyük zararlara ve kayıplara uğruyor. O yangınlara sebep olanlar ceza alıyor, hapis yatıyor; zararları ödemek zorunda kalıp iflas da edenler var. Fakat gidenler geri gelmiyor.

Yangına yol açıp, insanların ve başka canlıların ölmesine yol açanlar; cehennemde yanacaktır. Zaten zararları ödemeye mahkum olarak, iflasa sürükleniyorlar. Dere yatağına bina yapmanın ve yangına neden olmanın hapis ve para cezaları da, mutlaka artırılmalı.

[email protected]

www. nazifkurucu.com.tr