Falına bakmamı isteyen arkadaşlarımın zihnine yoğunlaşarak bir şeyler söylediğim olur. Fakat bu bir fal yazısı değil! Dış tahriklerle sürükleneceğimiz bir savaşın yol açacağı olasılıkları; herkes gibi ben de endişe ile düşünüyorum. Bunlar birer tahmin veya öngörü. İnşa Allah hiçbir savaşa girmeyiz ve katılmayız. Her savaş yalnız yenilene değil; galip gelene de büyük ve onarılamaz zararlar verir. Dost bildiklerimiz tarafından itileceğimiz bir savaş, bizim değil; egemen güçlerin ve sömürgecilerin yararına olacaktır. Silah ve araçlarımızı yüzde doksan dışarıdan aldığımıza göre; mağlup mu, galip mi geleceğimizi biz tayin edemeyeceğiz. Büyük ve azgın güçler belirleyecek savaşın sonucunu! Bize karşı atom bombası veya nükleer başka silahlar kullanılırsa; karşımızdakilere atom bombası atma şansımız yok! Rusya, Çin veya başkaları savaştığımız devlete Atom bombası verirlerse; bizi savaşa iten büyük dostlarımız da; bize nükleer bombalar verecekler mi? Vermeyecekleri kesindir! *Savaşı askerler çıkarmış olmasalar da; askerler yapacak. Komutanların önemleri ve güçleri artacak. Savaş halinde sivil yöneticiler geri planda kalacak. Savaş ortamında Demokratik yaşamın kısıtlanma ihtimali yok sayılamaz. *Terörle mücadele etmek ise, belki daha kolaylaşır... *Belki de çok zorlaşır. Her iki olasılık da gerçekleşebilir. a-Sıkıyönetim ve olağanüstü hal ilan edilebileceğine göre; o şartlar altında terörle baş etmek daha kolaylaşabilir. b-Dış düşmanla mücadele etmek için bütün güç dış cephelere tahsis edilirse; terörle mücadeleye güç ayrılamayabilir. *Şartlar ve olasılıklar lehimize gelişse bile; 1-halkın yaşam şartlarının çok zorlaşacağı... 2-İnsan hakları ihlalinin çoğalıp sıradanlaşacağı kesindir. Kişisel hürriyetler belki kısmen belki de tümüyle yok olacaktır. Ülkemizin mali durumu, halkın önemli kısmına bol ve müreffeh bir yaşam sağlamaya yetmiyor! Tüm olanaklar savaşa ayrılınca; hepimiz açlık sınırlarına düşebiliriz. Bugün bile zaruri ihtiyaç maddelerinin çoğunu dışarıdan ithal ediyoruz. Hayvan yemi, saman, pamuk, pirinç vs...gibi uzun yıllar bolca üretip dışarı sattığımız malları bile, dışarıdan alır olduk! Savaş halinde döviz bulamayacağımıza ve üretici ülkeler savaş içindeki bir memlekete borç vermeyeceklerine göre; açlık ve kıtlıkla karşılaşacağımız kesindir. Dış borçlarımız ve cari açıklarımız yüzlerce kat artar. Yiyecek kıtlığı çekeriz. Ekmeğin bile vesika ile alındığı veya bulunamadığı dönemler gelir. Galip çıksak bile; itileceğimiz bir harbin ne kadar süreceğini biz değil, azgın ülkeler ve dünyanın büyük güçleri tayin edecektir. Dolayısıyla, "Karşı tarafa bir ders verir; sonra normal yaşama döneriz" gibi bir olasılık kalmayacak. Ne kadar sıkıntıya düşersek düşelim, bizi savaşa itenler "Yeter!" demeden; savaş son bulmaz. Biz de bela ve sıkıntılardan kurtulamayız. Asıl tehlike kurtuluş savaşı sonunda elimizde kalan yurdumuzun, büyük güçler ve onların sığıntısı olan başkaları tarafından makaslanma olasılığıdır: 1-Boğazları ve İstanbul'u eskiden isteyip de; Atatürk'ün başarısı sayesinde elde edemeyenler, oralara bizi dışlayan yeni bir statü vermek isterlerse; buna hayır diyecek gücümüz kalmayabilir. 2-Rusya ve İran, Ermenistan'la Yunanistan; hatta Kıbrıs Rumları, belki Bulgaristan'la başkaları, azgın güçlerden de cesaret alarak; toprak ve başka taleplerini öne çıkarıp bastırırlar mı? Öyle bir ortamda "Hayır!" diyecek ve büyük devletlere karşı direnecek gücümüz kalır mı? 3-Sevr felaketini bize bastırmış olan ve Lozan sınırlarımızı zor kabul eden ve hiç kabul etmeyen büyük müttefiklerimiz; yeniden Sevr sınırlarına çekilmemizi ve Türkiye'nin Ankara ve çevresindeki birkaç ilden ibaret olmasını; savaşta güç tüketmemizden yararlanarak "Fırsat bu fırsat!" diyerek; yeniden isterlerse. Ne yaparız? 4-Savaşla güçsüzleşirsek, yurt dışındaki Türklere baskı ve zulümler artmaz mı? Yüce Mevla, hakkımızda hayırlısını versin!
[email protected] www.nazifkurucu.com.tr