Yatak bırakmıyor. Kalkamıyorsun. Kurmuşsun ya saati akşamdan çalıyor. Bir beş dakikacık daha uyusam diyorsun. Bir beş dakikacık daha. Beş dakika doluyor, beş dakika daha olmaz mı? “Olmaz!” diyorsun, kendi kendine, “işe gideceğim! Olmaz!” İşe gideceksin mecburen. Çalışacaksın. Hayat dedikleri bu. Çalışıp çabalayacaksın. Gündelik hayat. Gündelik hayat demişiz.
Sabah kalk. Elini yüzünü yıka. Tıraşını ol. Kahvaltı sofrasına otur. Günlük yaşamın bu senin. Koşuşturma. Telaş. Heyecan. Oldu olmadı. Yetti yetmedi. Gitti gitmedi. Hep bir telaş. Sabah olmuş. İşine gideceksin. İşin tezgah başı olabilir. Bir iş yeri olur. Masa başında işin olabilir. Kâğıtlar, kalemler, evraklar, klasörler. Patron da olabilirsin. İşçi de. Hayat her sabah senin için yeniden başlar. Çalışıyorum dersin. Güne, sabaha günaydın dersin. Eşine, çocuğuna, arkadaşına, tanıdığına hatta tanımadığına, bir merhaba.
Sabahları yorgunuzdur. Geceden çok sabah yorgunluğu. Günlerden mi? Aydan mı? Yıllardan mı? Bitmeyen bir yorgunluk. Sabahtan kendimize gelemeyiz. Sabah yorgunluğu sizinledir. Sabah kalkmışsın. Kalabalıklara karışacaksın. İşe gitmeden, araç, minibüs, metro, tramvay derken, işe başlamadan yorgunluğu, stresi başlamıştır. Öğleye doğru olmasa bile saat on bire doğru yorgunluğum gider dersin ya gitmez. Hele günlerden bir de pazartesi ise. Cumartesi ve Pazar gününü tatil olarak geçirmiş, iyice dinlenmişsen, sabahın erken vaktinde kalkıp işe gitmek o kadar da kolay olmaz.
Güneşin doğmasıyla sabah olur. Sabahla gün doğar. Yirmi dört saatin yarısı aydınlıktır. Sabahlar senin. Gece vardiyasında çalışıyorsan başka. Gece çalışanlar var bir de. Allah kolaylıklar versin. Zor işler. Hayat işte.
Hayatın bir yorgunluğu var. Bitmeyen, geçmeyen.
Sabahınsa bir mutluğu var, hayata ve güne uyanmanın sevinci.
Sabahın ilk aydınlığında cıvıl cıvıl çocuk seslerini duyarsın. Okula giden çocukların mutluğuna şahit olursun. Ellerinde çantalarıyla birbirine vurarak, birbirleriyle itişerek, bağrışarak, çağrışarak giden öğrencilerin sevincine şahit olursun. Sen işine gitmeden çocuklar derslerine girmiştir. Çok zaman hangi sınıf olur bilmezsin ama onlar beden eğitimi dersinde okulun bahçesindedirler. Sağlıklı genç nesiller. Öğrencileri görürsün, başlarında beden eğitimi öğretmenleri. Hep birlikte bir ahenk içerisinde ritmik hareket halindedirler. Seslerini duyarsın. Birrrrr, ikiii, üçççç…
İşçi servisleri görürsün, öğrenci servislerini görürsün yollar kalabalıktır.
Yolun üstündedir, kepenkleri açılmış kasap, bakkal, manav dükkânlarını görürsün, alıveriş merkezlerini, geç kalmış işine yetişmek için kahvaltı yapamayanları pastane önlerinde görürsün. Ellerinde aldıkları simit ve poğaça poşetleri ile hızlı hızlı işyerlerine giderler.
Selamlar verir selamlar alırsın.
Güneşle birlikte sabah olmuş, gün doğmuştur. Güne günaydın dersin, Selam olsun, günaydınlar bu şehre.
Günler günleri kovalar, sabahlar sabahları, her gün duyduğumuz aynı ses ve seda bu şehirde, bir aralık sabahının sesleridir tıpkı diğer sabahlar gibi.
Ölmez sağ olursak, yarın da aynı sabaha, aynı duyduğumuz sabahın seslerine tanık oluruz. Böyle böyle günler geçer. Hayat işte. Çalıştım dersin, yıllar sabahlar geçer, akşamlar geçer. Bir gün bakarsın, sabahlar akşamlar bitmiş. Bir gün bakarsın ömür bitmiş, bir gün bakarsın hayat.