Şimdi bakın… Hayatta iki tip insan vardır: Birinci tip, problem çıkar çıkmaz savaş planı yapar. Elinde kağıt kalem, “Madde 1: Düşmanı tanı… Madde 2: Strateji belirle…” der. İkinci tip ise problem çıkar, “Boş ver ya, Rabbim büyüktür” der, elinde çayla balkonda serçelere simit atar.
İnanın bana, ikinci tip daha uzun yaşıyor. Çünkü stres hormonu kortizol, ömrü kısaltıyor; çay içmek, ömrü uzatıyor. (Bilim bunu henüz kanıtlamadı ama ben hissediyorum, yeterli.)
Albert Ellis diye bir psikoterapist var. Diyor ki:
“Bizi üzen şey, olayların kendisi değil, onlar hakkındaki inançlarımızdır.”
Yani yağmur yağması problem değil, “Saçım bozulacak, günüm mahvoldu” inancı problem.
Epiktetos da aynı şeyi söylüyor:
“Seni rahatsız eden şeyler, olaylar değil, onlara yüklediğin anlamlardır.”
Hatta bizim kültürde de var:
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Üzülme, Allah bizimle beraberdir.”
Yani mesaj açık: Problemi değil, bakış açını yönet!
Ama kabul edelim, bazen problem sandığımız şey aslında beynimizin “olay büyütme yayını”dır. Sanki beynin içinde TRT Drama açılmış: “Az sonra… felaketler zinciri başlıyor!”
Bir de şu var; bazı problemler, siz fark edene kadar problem bile değildir.
Evdeki ampul patlar, “Yarın değiştiririm” dersin… Bir hafta geçer… Sonra misafir gelir, “Burada ışık mı yok?” der, işte o an problem resmileşir.
Ve tabii, meşhur Çin atasözü:
“Eğer bir sorun çözülebiliyorsa, endişelenmeye gerek yoktur.
Çözülemiyorsa, endişelenmenin bir faydası yoktur.”
Yani kardeşim, ya çöz ya sal gitsin. Arada kalıp kendi kendini yemek, sadece midenin asidini artırır.
Son söz:
Problemler zihinsel kira ödemeyen kiracılar gibidir; kapıdan girmeye çalışırlar, ama sen içeri almazsan giderler.
Allah’la bağını koparma, olana “hayırlı” de, olmayana “vardır bir hayır” de.
Unutma, bazen çözüm, problemi çözmek değil; onu “problem” olmaktan çıkarmaktır.
Görüş ve önerileriniz benim için önemli: [email protected]