Geçen haftaki ‘’Osmanlıca Öğretilmelidir’’ başlıklı yazımız epey olumlu tepki aldı. Demek ki kamuoyunda bu yönde bir beklenti ve alâka var.

                Hiç bir millet geçmişiyle, tarihi gerçekleriyle bağlantısını keserek, geçmişini inkâr ederek ileriye doğru emin adım atamaz.

                Asırlar boyu üç kıta yedi denize hükmetmiş bir milletin çocukları artık önüne konulan çevirilerin dışında atalarının bugüne kadar ki kültür birikiminden istifade edememektedirler. Yapılan çevirilerin birçoğunun eksik ya da hatalı olduğu ise ayrı bir gerçektir.

                1976 Yılında din görevlisi olarak Sultandağı’nda görev yaptığım sırada, Diyanet İşleri Başkanlığınca ‘’Bolu Diyanet Eğitim Merkezinde’’ altı haftalık hizmet içi eğitimine çağırılmıştık. Her ilden üç din görevlisinin çağırıldığı bu eğitime bende Afyon ilinden katılmıştım. Pek çok faydalarını gördüğüm bu eğitimden kısa bir anekdot’u aktaracağım.

                ODTÜ’ inden bir Prof. ‘’Köy kalkınması ve işin pratikleştirilmesi’’ konularında bize yaklaşık dört saatlik konferans vermişti. Japonya’ya gitmiş onların teknolojideki başarılarını örnekleriyle bize aktarmıştı. Mesela o tarihlerde bizde en erken posta hizmetleri üç günde (bazen bir haftayı bulduğu olurdu) ulaşırken, Japonya da en geç yirmi dört saatte ulaşıyordu.

                Bizde çöpler vahşi depolama usulüyle yığılıp, çöplük (yakın zamana kadar) kazaları oluşurken; Japonya da hususi çöpler için kurulmuş fabrikalar mevcuttu. Bu fabrikalar çöplerden üç madde elde ediyordu. Gaz, Maden ve posa kısmından da tuğla vb. maddeler. Adeta Japon temizlik görevlileri sokaklarda çöp arıyorlardı. Buna benzer Japonların pek çok teknolojik başarılarını tanıttıktan sonra Japon bilim adamlarına şöyle bir soru sorduğunu ifade ettiler.

                –‘’Siz, teknolojide bu kadar ileridesiniz. Neden medeni dünyanın kullandığı alfabeyi kullanmıyorsunuz?‘’

                Japon bilim adamlarının cevabı şu oldu; ‘’Biz bu teknolojiyi, bu başarıyı kendi benliğimize-kendi kültürümüze bağlı kaldığımız için elde ettik. Eğer bizim medeniyetimizi, bizim teknolojimizi dünya insanları kabul ediyorsa onlar bizi öğrenmek zorundalar.’’ Cevabını vermişlerdi.

                6 Ağustos 1945 sabahı ilk atom bombası Enola Gay isimli bir bombardıman uçağı ile Hiroşima’ya atıldı. 3 gün sonra, 9 Ağustos 1945 günü ise ikinci atom bombası, Bockscar isimli uçaktan Nagasaki'ye atıldı. Bu iki bomba, patlama, ısı, radyasyon gibi etkileriyle, 100 binin üzerinde insanı öldürdü. Amerika bombalamaya devam edeceğini açıklayınca, 15 Ağustos'ta Japonya teslim oldu.

                Japonya, İkinci Dünya Savaşı yenilgisiyle bütün sanayi üretim kapasitesini, ulaşım, iletişim, elektrik üretim ve dağıtım sistemi gibi sanayi üretimi için vazgeçilmez altyapı ağını kaybetmişti. Savaş sonrası hızla toparlanarak ‘’Japon mucizesi’’ olarak adlandırılan kalkınma sürecine girmiş ve en gelişmiş ülkeler sınıfına dâhil olmuştur. Fakat bir o kadar da kültürüne, geçmişine bağlı bir ülkedir.

                Her ne kadar Osmanlıca, okullara ders olarak konulmasa da bugün için; Halk Eğitim Merkezlerinde, bazı vakıflarca ‘’Osmanlıca Kursları’’ yaygınlaşmaktadır. Özellikle Hayrat Vakfının Türkiye genelinde 900’ü aşkın merkezde açtığı Osmanlıca kursları takdire şayandır.

                Vakıf tarafından yapılan duyuruda şu bilgiler yer almaktadır;

                 ‘’Milli Eğitim Bakanlığı Hayat Boyu Öğrenme Genel Müdürlüğü ve Hayrat Vakfı önemli bir eğitim ve kültür projesini hayata geçiriyor. Türkiye’nin 900’ü aşkın merkezinde Osmanlı Türkçesi ve Kur’an okuma kursları açılıyor. 1997 yılında Kültür Bakanlığı ile benzer bir işbirliği ile binlerce insanın Osmanlıca öğrenmesine vesile olan Hayrat Vakfı, şimdi yeni ve daha büyük bir hizmeti gerçekleştiriyor.

                Kayıt olmam için ne yapmam gerekiyor? En yakınımızda bulunan bir halk eğitimi merkezine müracaat etmek yahut www.osmanlicaegitim.com   veya www.kuranegitimi.com  sitelerine girerek online olarak istenilen bilgileri doldurmak yeterli olacaktır.’’

                Milletimizin Osmanlıcaya olan teveccühü ve ilgisi yetkili ve etkili kişilerinde dikkatini çekecektir. Halkın taleplerini dikkate alan yönetimler daima güçlü kalırlar. Eninde sonunda bu boşluğun mutlaka doldurulacağı inancındayım.