Hikâye şöyle başlamakta:
Akşehir Çayı’nın sesi mahallenin sessizliğini kaplıyor, coşkun suların gürül gürül akan sesi şehri kaplıyor, sesi Şirin Irmak’tan duyuluyordu.
O günlerde şehirde bir yoksunluk bir yoksulluk vardı fakat insanın insana olan sevgisi vardı, insanın insana karşı bir güler yüzü samimiyeti, küçüğün büyüğe saygısı, büyüğün küçüğe olan sevgisi vardı. Sevgi ve saygı ortamında bir hayattı yaşanılan.
Gürül gürül suların sesinin duyulduğu Şirin Irmak’ta otururdu Kerime, Kerime ilkokul öğrencisiydi, sekiz yaşlarında bir ilkokul öğrencisi. En yakın okul ise Akşehir’in sayılı, parmakla gösterilen tarihi ilkokulu Cumhuriyet İlkokulu. Akşehirli olup da Cumhuriyet İlkokulu’nu bilmeyen var mı? Yoktur! Öyle bir geçmiş tarihi vardır ki benim ağabeylerim, babam, dedem dahil bu okulda okumuş, Herkesin bildiği – bugün de Belediye binası olarak kullanılan okul- Cumhuriyet İlkokulu.
Kerime doğuştan engelli bir çocuktu. Annesi öğretmen. Kerime’nin bacakları tutmadığı için engelli idi. Tekerlekli sandalye kullanıyordu. Ev okula en az iki kilometre uzaklıktaydı. Onun hayatı ise pencerenin önünde Şirin Irmak’ta oturduğu evin penceresinden gelip geçen mahalleliyi seyretmekle, çocukların oynadığı saklambaç, birdir bir seyretmekle geçiyordu.
Sabahları Kerime annesinin de okuduğu okulda öğretmen olması nedeniyle bu zorlu yola birlikte çıkarlardı. Şirin Irmak yolu öyle bir yoldu ki bu evlerinin ırmağın en yukarılarında olması nedeniyle tekerlekli sandalyede okula gitmesi de oldukça zor oluyordu. Evleri Irmağın sonlarına doğru olup ırmağın aşağı doğru inişi de olsa tekerlekli sandalyede okula gitmek çok zordu. Bu yolun yazı var kışı vardı. O zamanlar şimdi olduğu gibi servis araçları da yoktu. Çok zaman Şirin Irmak bir başka adı ile Ensırmak Sokağında daha çok faytonların gelip geçtiğini pencere önünde görürdü, bir de belli saatlerde bu mahallede oturan kadınların evlerine su almak için birbirleri ile yarıştıkları, her yarım saatte bir evin bahçesine bırakılan sular için bazen kadınların ufak tefek ağız dalaşlarını duyar, bazen de bu daracık sokakta ırmaktan halıları çıkartarak halı yıkayan kadınların sesini duyulur, bazen de daracık sokakta geçen faytonların tekerlek seslerini duyardı.
Bizim evimizde bu mahalleye yakındı. Ben de hep geçer giderdim. Uçtan uca yürürdüm. Yan yana zaten iki at arabasının, iki faytonun zor geçeceği bir sokak. Yukarıdan aşağıya doğru inerdim. Birbirine bakan evlerin arkası küçük küçük bahçelerdi.
Kerime ‘de bu evlerden birisinde otururdu. Ensırmak yolu kışın çamur yazın toz olurdu. Bu yolda kaldırım yoktu, zaten daracık bir sokak, bir de kaldırım olsa geçecek dönecek yer olmaz, öyle dar bir yol. Yol dar kaldırımsız ve toz topraktı. Kerime pencerenin önüne gelen kedilere bakar, bazen onlara annesinden istediği ekmek kırıntılarını pencere önünden atardı, Kedileri çok seviyordu. Okuduğu okulda öğretmen olan annesi ile uzun Ensırmak yolundan inerken annesine tekerlekli sandalyesini yavaş sürmesini söylerdi, yollar bozuktu fakat bu daracık tozlu topraklı yolda okul yolunun mutluluğu ve sevinci vardı. Hele ki öğretmenleri dünya tatlısı bir öğretmendi.
Yollar uzundu, taştı, engebeliydi fakat Kerime hiç şikayetçi olmazdı. Annesinin kontrolündeki engelli iki tekerlekli aracı ile giderdi. Çok zaman okulun kapısında öğretmenini görürdü, Öğretmeni öğrencisini karşılar, onu getiren annesine yardımcı olur, onu sınıfına kadar birlikte çıkartırlardı. Okul merdivenlerinden çıkarmak bir hayli zordu. En az yirmi basamağa yakın merdiven vardı ve annesi, öğretmeni ve çok zamanda okulun diğer öğretmenlerinin de yardımı ile sınıfına girebilirdi.
Kerime benim de sınıftan arkadaşımdı. Derslerini can kulağı ile dinler, öğretmenimiz Müzeyyen YAMAN’ın tahtaya yazdıklarını diğer sınıf arkadaşlarından yavaş yavaş da olsa defterine geçirirdi. Arkadaşları ona karşı ayrı bir sevgileri vardı ki onun tekerlekli sandalyesini sürmek ve onun okul koridorunda olsun istediği yere götürmek için adeta sıraya girerlerdi. Teneffüslerde olsun beden eğitimi derslerinde olsun Cumhuriyet İlkokulu’nun bahçesine Kerime‘de indirilir, oyunlara katılması sağlanırdı ki yüzündeki mutluluğu görmek de diğer arkadaşlarına bizlere bir sevinç olur, onun mutluluğundan mutluluğu yakalamaya çalışır, Kerime ile birlikte sevinirdik.
Sonradan Belediyeden geldiler ve okulun merdiven kısmına engellilere ait bir rampa yaptılar ki artık Kerime’nin sınıfına girmesi daha da kolaylaşmıştı, bu yirmiye yakın okul merdiveninden çok daha çabuk sınıfına girmesi demekti, mutluluğu ve sevinci artmıştı.
Dersler bittiğinde artık Kerime’nin de sınıftan ayrılarak eve dönme vakti gelmiştir. Diğer sınıftan da derslerini bitiren annesi artık Kerime’yi almaya sınıfına doğru gider. Kerime’nin dersleri bitmiş fakat sınıf öğretmeni Kerime’nin yanında annesini beklemektedir. Annesine birazdan Kerime’yi teslim eder. Artık Kerime kendisi için yapılan rampadan aşağıya doğru annesi ile birlikte inmektedir,
Annesi:
-Derslerin nasıl geçti bugün? Diye sorar
Kerime:
-Çok iyiydi anne, bugün yeni yeni harfleri öğrendim,
Annesi:
-Çok sevindim, çok sevindim, diyerek, kızının başını sevgi ile okşar, kızının engelli aracını annesi iteklerken, anne ve kızı Ensırmak yolunda, hayata karşı inançla, dirençle, umutla, sevgi ile yürüyerek engelleri aşmaya gayret ederler. ( 2025- AKŞEHİR)