Kar ne kadar çok olursa o derece de bereket olur bolluk olur.
Soğuk ve sert geçen kışın ardından tarlalara, bahçelere, ekinlere, çiçeklere bir bereket bir güç gelir, bir kuvvet. Karın çok yağması berekettir, rahmettir.
Geceden Akşehir’e yağmur yağmış. Sabahın ilk saatlerinde pencereden bakıyorum, çok aracın ön camı ve arka camı üzerine kartonlar, mukavvalar sıkıştırılmış. Gecenin soğuğundan araç camlarını korumak için. Konya ve çevre ilçelerine kar yağmış, belki de bu yazı yayımlanmadan önce Akşehir’e de yağdı yağacak. Kar gelmeden soğuğu geldi. Kar gelmeden kar düşünceleri ile araçların camları örtülerle mukavvalarla kaplandı bile.
Belki birazdan kar yağacak. Şehrin her yanı bembeyaz bir temizliğe bürünecek. “Kar yağsın da mikroplar bir kırılsın” deriz ya mikropların yok olacağı, rahmetin geleceği, bereketin geleceği, pek çok şehirde susuzluğun giderileceği bir rahmet olsun inşallah!
Kara hazırlık için araçlara kışlık lastikler takıldı.
Penceremin önünde güvercinler. Soğuk havanın kurbanları olmasın. Çatı ayaz soğukta yem derdine düşmesinler diye pencere pervazına döktüğüm yemlerini yemekteler. İki metreye yakın uzunlukta pencere pervazında otuza yakın kuş yemlerini yemekte.
Çoluk çocuk, genç ihtiyar, kadın erkek bir koşturmaca bir yaşam içerisinde oradan oraya telaşlı her biri. Sabahtan yollara düşmeler, akşama dek hayatın çarkları içerisinde. Paltolar, botlar giyilmiş. Öğrenci servisleri son hız yollarda. Bir dilim ekmek için hayat mücadelesi.
Penceremin önünde bir dolmuş durağı. Gelenler gidenler. Gençler, ihtiyarlar, öğrenciler. Koşturanlar. Sabahtan akşama dek. Oradan oraya. Ne içindir bu koşturmalar. Tabii ki yaşam mücadelesi. Bu çocuklar okuyacak geleceğimiz için. Ya bu minibüsü süren şoförü ya onun mücadelesi ne için? Durdurup sorsak mı? Hepsi bir ekmek derdine düşmüş. Hayat zor! Birazdan da kar yağacak. Hava oldukça karardı. Yağdı yağacak.
Yıllar geçince insan bir de bakıyor ki ömründe ne karlar yağmış ne yağmurlar ne fırtınalar atlatmış.
Minibüse biniyorum. Hastaneye gidecek iki yaşlı. Eşinin elinden tutmuş yetmiş yaşlarında bir amca. Zor da olsa minibüse biniyorlar. İki öğrenci en arka sırada oturuyor. Memur amir takımından birkaç kişi daha bindi. Sanayi esnafından olduğu anlaşılan birkaç kişi derken minibüsün içerisi doldu. Hareket etti minibüs. Ne çok uğultu var. Herkes konuşuyor. Kimi elinde cep telefonu ile oynuyor. Elimdeki köşede aldığım gazeteye bir göz atıyorum. Gözaltı ile ilgili bir haber, bir televizyon dizisinin rekor izlenme sayısı, bir sanatçının resmi, yine akran zorbalığı, kadın cinayeti haberleri, yolculardan birisine telefon geliyor. Minibüs bir durakta durdu. İnenler oldu, yine binenler…Ne çok konuşmalar kulağıma geliyor… Uğultudan bir şey anlaşılmıyor.
Yağan yağmuru şemsiyesi ile içeriye getirenleri görüyorum. Şemsiyeler kapatılırken minibüsün içerisi de ıslanıyor.
Birazdan bulvarda iniyorum. Kar soğuğundan atıştırmaya başlıyor. Üşüyorum. Paltomun düğmelerini ilikledim. Bir elimde gazete, bir elimde şemsiye. İş yerine doğru yürüyorum. Herkes yağmurda, karda, kışta yürürken dahi konuşuyor. Araçlar öyle hızlı! Herkeste bir telaş! Ekmek derdinde insanoğlu. İşe yetişme telaşında. Kardı yağmurdu hiçbir şeyi gözeri görmüyor.
Birazdan herkes iş başı yapacak. Bir gün başladı. Bir gün daha iş başında geçecek ve akşam olacak ve tekrar evlerimize döneceğiz, yaşamımızdan ve ömrümüzden bir gün daha eksildiğini duyumsamadan.
Sabah olsa iş yerimize ulaşsak, akşam olsa evimizin sıcaklığında kendimizi bulsak ve kar olanca güzelliği ile yağsa ve bu şehrin kirini, pisliğini ve mikrobunu bir kırsa.





