Alman ekonomisi, Birinci Cihan savaşının yaralarını; insanlarının çok çalışkan ve disiplinli olmasının da avantajıyla, beklenenden daha çabuk sarmış ve toparlanmıştı.
Akılcı bir beklenti ise; "Almanya'nın savaşlardan uzak durarak, kalkınmasını büyütmeyi ve topraklarının dar ve kaynaklarının yetersizliğine karşın; başladıktan sonra, gittikçe hızlanacak ve büyüyecek sanayisi ile; dünyanın en zengin ve güçlü ülkelerinin ön sıralarına yükseleceği" yönünde olmalıydı. Ne yazık ki, tam tersi oldu:
"DOYÇLAND! -DOYÇLAND! ÜBER ALLES!" felsefesi baskın gelince; Alman yöneticilerinin kafasında; mantıklı bir kalkınmayla en güçlü devlet olunabileceğine,dair düşünce ve tavsiyelere olanak bırakmadı. Avusturya köylüsü kökenlerden gelen Adolf Hitler; savaşı ve silahlanmayı; bu yolla da tüm Avrupa'yı, hatta dünyayı ele geçirmeyi amaç edinen bir yolu seçti. Gerçekten Alman sanayi ve teknolojisi; en önlerdeydi. Buna bir de; başka hiçbir millette görülemeyecek olan Alman Disiplini eklenince; başarılar üst üste geldi ve savaş galibiyetleri, Alman kamuoyunu sevinçten deliye döndürdü.
*Hitler ile aynı düşünceleri paylaşmakta olan MUSOLİNİ ve kurduğu parti; İtalya'da hakim durumdaydı. Büyük kalabalıklar, Musolini'yi; DUÇE! DUÇE! diye bağrına basıyor; adeta başlarının üzerinde taşıyorlardı. Fransa'da da aynı yönde bir lider adayı çıkmışsa da; halkı arkasına almayı başaramamıştı. O ortamda Hitler orduları Fransa'ya girdi ve kısa sürede duruma hakim oldu. Fransız ortaklarını kaybeden Amerika ve İngiltere; yalnız kalmış gibi oldular. Türkiye'yi de Yanlarına alabilmek için; Ruzvelt ve Çorçil; muhteşem bir gemi ile Akdeniz'e gelip Mersin limanına demir attılar. İsmet Paşa onları nezaketle karşıladı; fakat Savaşa katılma" tekliflerini, kesinlikle reddetti. Büyük para yardımları ve geldikleri güzel gemiyi" İnönü'ye bağışlama vaadleri de reddedilince; ağır tehditler başladı. İnönü onlara da aldırmadı; T.C. o savaşta yanıp yıkılmaktan kurtulmuş oldu!
Stalin'in başında bulunduğu Rusya ise; müttefikler safındaydı.
*Savaşa girmediğimiz halde; halkımız ekmek kıtlığı ve açlıkla karşı karşıya kalmıştı. Müttefiklerin yanında katılsak; Stalin, balkanları zapt eden Alman ordusuyla çarpışmak için; ülkemize girecek ve bir daha hiç çıkmayacaktı! Almanlar, Bulgaristan ve Balkanlarda olduğu için; onlara ulaşmak için yurdumuzdan geçmeye kalkışacak olan Stalin arasındaki savaş; yurdumuzda sürebilirdi.
*Müttefiklerin yanında değil de; Hitler'in tarafında yer alsak; onlar da yurdumuzdan hiç çıkmazdı. Bir o tarafın, bir bu tarafın işgaline uğrayarak; haritadan silinirdik. İnsanlarımızın çoğu ölür ve Ordumuz perişan düşebilirdi. Bunlar gerçekleşmese bile; ağır ekonomik kayıplara uğrardık; çok partili demokrasiye geçme olanağımız da kalmazdı.
İkinci Cihan Savaşı'na bütün baskılara girmemiş olmamız; 1-ayakta ve hayatta kalmamızı... 2-Göreceli olarak güçlenebilmemizi... 3-Nüfusumuzun artmasını... 4-Çok partili demokrasiye geçebilecek kadar hürriyet ortamına yükselmemizi sağlamıştır.
Beş on yıl geçmeden; isimlerinin de unutulacağı kesin olan yeni yetme politikacılar; tarihimizi ve o tarihi yazanları kötülerken; daha dikkatli ve terbiyeli davransalar; akıllılık etmiş olurlar.