Hepimiz gündelik işlerimizdeyiz. Kimi tezgâh başında, kimi masa başında, mutlaka bir uğraş. İş. Akıp geçen zamana karşı yalnızız. Hayat diyoruz biz buna.

Doğarken yalnız, yaşarken yalnızız. Yaşantımıza bir göz attığımızda yaşadık diyoruz, hayat diyoruz. Notlar tutuyoruz, mektuplar yazıyoruz, okumalar, yazmalar, konuşmalar, uğraşlar. Hayatın yolunda birer yolcularız. İyi, kötü.

Hayat demişiz adına. Biz de istemişiz ki kendimizin seveceği bir işimiz olsun. Bazen “falanca hayatını hiçbir iş yapmadan geçirdi, har vurup harman savurdu. Baba parası ile geçindi, Hovarda bir hayat sürdü” deriz. Bazen de kendimizi suçlar “bugünüm boşa geçti, hiçbir iş yapmadım” deriz. Bazısı kendisine fırsat verilmediğinden kendisini gösteremediğinden dem vurur. Oysa bir insanın kendisini göstermek için fırsatlara ihtiyacı yoktur, kendisini gösterecek insan her ne olursa olsun kendisini gösterir. En büyük çalışmak ve emek insanın kendisini ahlaki yönden göstermesi, dürüstlüğü ve faziletidir. Dürüstlük ve erdem, ahlak, dürüstçe yaşamak her şeyin üstündedir.

Yaşarken hayattan bir şeyler ümit ediyoruz. İnsanoğlu hayatı boyunca bir arayışta. Kimi para umuyor, kimi mevki, kimi makam. At, araba. Bir arayış, bitip tükenmeyen. İnsanoğlu bir şeyler elde edeyim derken belki de ahlaki erdemlerini yitiriyor. Dürüstlüğünden ödün veriyor. Oysa hayatta önemli olan, ahlak, fazilet ve dürüstlüktür.

Soruyorum ölümün önüne kim geçmiş, ölümün önüne geçebilen var mı? Ölümsüz olan var mı?

Yaşadığımızı her an her saniye ölüme doğru gittiğimiz bir zamandan çalıyoruz. Her an her saniye yaşadığımız zamanı harcamıyor muyuz? Bir yandan hayatın içerisinde nefes alıp verirken bir yandan da bu hayatı harcıyoruz. Biraz önce de söylediğim gibi dürüst, ahlaklı ve faziletli bir hayat sürdüyseniz ve geçirdiğiniz zaman içinde hayatı tükettiyseniz ne mutlu size.

Hayatımıza değer katan bizim davranışlarımızdır.

Yağmur yağmış. Sokağa çıkıyorum. Serin bir hava var. Tatil günü. Herkes gibi hayatı okumalıydım. Herkes gibi olmak istiyordum. Hayatın anlamını sorgulamak bana mı kalmış? Masamın üzeri kanun kitapları ile kaplı. Otuz yıllık bir uğraş! Şöyle bir göz atıyorum. Boşanma davaları ilk gözüme çarpıyor. İki bin sayfa bir kitap. Aile Mahkemesi Davaları bir iki bin sayfa kitap daha. Onun üzerinde ihtiyati tedbir, ihtiyati haciz. Sulh Hukuk Davaları kitapları…Ceza Kanunu..Medeni Kanun… kitap.. Her birinin fiyatı en az iki üç bin liradan aşağı değil. Kanun kitaplarının yanında Anton Pavloviç Çehov sıkışmış, Dostoyevski var, Jack Londan kitapları, Orhan Kemal, Yaşar Kemal derken onlarca kitap, karalama yazılar, birkaç şiir…Kitaplığa götüreyim diyorum ya kitaplık da dolu.. Bunlar burada kalmış.

Bir hayat. Herkes gibi olmalı, Herkes gibi. Çok okuyup ne yapılacak? Her kes gibi ol! Herkes gibi bir hayat sür. Birkaç bin liralık kitaplar alacağına git bol magazinli gazeteleri oku. Aşk meşk romanları oku. Bol bol sabah tv. Programları seyret, Maçları izle.

Hayat işte.

Herkes yaşadım diyor. Tuhaf değil mi? Herkes aslında yaşıyor. Çok okuyan da az okuyan da, çalışan da çalışmayan da…. Herkes yaşıyor.

Bir de bakıyorsun ki hayatın sonuna gelmişsin…

Bugün hava yağmurlu. Belki havanın da etkisi var; bilemiyorum. Ben böyle umutsuz değildim.

Yürüdüm öylesine. Çay ocağına girdim, hayalsizdim, umutsuzdum. Kendimi zor tuttum eskinin güzel günlerini hatırlamamak için. Çok insan bu şehrin hatıralarını unutmuştur. Oysa hatırlamak yaşamaktır. Hatıralar belki de hayattır. Hayattan koparılmış anılarımız bizim nefes alıp verişimizdir.

Oturduğum bu çay ocağı bana neler de hatırlatıyor. 80’lerin taş yapı Saray Sinemasını… Yıkılalı 45 yıl olmuş yerine aynı güzellikte bir sinema yapılamamış…

Koca şehrin eski güzellikte bir sineması yok.

Yazlık sineması yok.

Belediye Düğün Salonu yıkılmış.

Belediye Binası yıkılmış yeni bir belediye binası yok…

İsmet İnönü Endüstri Meslek Lisesi yıkılmış.

Şehrin ortasında kütüphanesi yıkılmış…

Eski Buğday Pazarındaki ikişer katlı dükkanlar yıkılmış…

Eski otogar yıkılmış, yapılan yeni otogarın da düzenlemesi yapılıyor… ne yapılırsa yapılsın eskinin yerini tutuyor mu? Tutacak mı?

Bir bardak çay içsem ya da tavla oynasam eski anılarımın güzelliğini yaşasam. Oysa bazı insanlar bu şehrin eski güzelliğini ve anılarımı unutmuştur. Ben hep yıkıntıların altında kalmışım. Umutsuzum. Çökmüşüm. Olmuyor işte. Bende bir şeyler yıkılmış, bitmiş, tükenmiş.

Bugün günlerden Pazar ve ben de Pazar yalnızlığı içerisindeyim. Hayat bu işte. Geçen zaman diliminde sen hayatın bir parçası olacaksın. İş-güç, gece-gündüz, sevgi- nefret. Anılar ve hayat. Bu ikinci çayım, çayımı içeceğim. Sonra da kalkıp gideceğim.

Hayat işte! (10/12/2025- Akşehir)