Öğle mesai arası evine gelip de altı yaşındaki kızını ağlar vaziyette gören babanın neredeyse aklı başından gitmişti, nasıl gitmesin ki kızının sağ ayağı sargı içerisindeydi.

“Ne oldu ayağına kızımın?” dedi.

Karısı:

“Başıboş bir köpek ısırmış.”

Adam telaş içerisinde:

“Sen ne yaptın böyle?” 

“Ne yapayım? Köpek peşinde mi koşacağım, işte kolonya sürdüm, eski bir bezle de sardım.”

Adam kızgınlıkla:

“Ya köpek kuduzsa!”

Kadın kaygısızca:

“Ben ne yapabilirim, it peşinde mi koşayım?”

Adam delirdi:

“Kolonya ile aklınca pansuman mı yaptın? Ya köpek kuduz ise, söyle kuduz ise bunun hesabını kim verecek?!”

Kadın sessizce sanki söylenenler kendisine söylenmiyormuş gibi salona geçti, babası çocuğun başını okşayarak, “korktun mu kızım, korktun mu kuzum?” diyordu,

Çocuk ağlayarak:

“Ko..ca.. koca..mandı baba, koca..man  kö..pek…ti, bir…den ar..dım..dan geldi.” diyerek iç çeke çeke, anlatıyordu.

Kadının hiçbir şey olmamış gibi salona gidişi adamı daha da öfkelendirdi. Dünyası başına yıkılmıştı, gözlerinin önü karardı. Çocuğunu köpek ısırırken görecekti ki çekecekti taşıma ruhsatlı tabancasını belinden olduğu yerde kıvıracaktı o iti. Kuduz olabilir, çocuk ölebilir, bak hâlâ da ayağından kanlar akıyor,

Karısına:

“Gel şuraya! Dedi. Gel şuraya!”

Kadın salondan geldi.    

Adam:

“Çocuğu hemen hastaneye götürelim” dedi. Kendi kendisine ya köpek kuduz ise ya aşısı hastanede yoksa, kuduz bir köpeğin mikrobunun etkisini ne zaman gösterir diye düşüncelere dalmıştı, fakat bir türlü eşinin bu türlü düşüncesiz olmasını anlayamıyordu. Bu köpek ya kuduz ise sadece bizim çocuğumu ısırır, gider öte de başka bir çocuğu ısırır. Memleket kuduzdan geçilmez ve kuduz ısırmasının sonucu ölümdür. Düşünsene sokaklardaki itlerin çokluğunu. Bir an önce bundan kurtulmalı.  Ayrıca onlarca insanı çoluk çocuk, küçük büyük demeden ısıran bu köpeklerden kurtulmalı. Geçenlerde de bir gazetede okumuştu, bir yazarı, bir münevveri ısırmıştı bir köpek. Ne yapsaydı? Tazminat davası mı açsaydı? Kesinlikle de tazminat davasını da kazanırdı. Zaten aydın, münevver bir insan. Bu kadın nasıl bir insandı, ak dediğine kara, kara dediğine ak diyordu. Çocuğun ayağını kolonya ile pansuman yapmış.. Allah’ım aklımı koru…”

Çocuğun sağ ayağında köpeğin diş izleri geçmiş, hâlâ kan akıyor, çocuk ağlıyordu. Apar topar çocuğu hastaneye yetiştirmek için taksiye bindirdiler.

Tam ana yoldaki göbekte tamirat var. Nerden gideceksin ki? Ortada kuyu var, yandan geç. Öyle de yaptılar. Işıklar yanınca trafik biraz esnedi. Birbirine sabredemeyen yeşil ışığı bekleyemeyenler artık derin bir nefes aldı.

Çocuğu köpekten kurtaramadık, ayağından ısırttık derken, bu arada arabanın önüne üç beş köpek saldırmaz mı? Giden arabaya saldırıyorlar. Zaten adamın kafası dönmüş, aracın önüne önüne geliyorlar. Korna çalarsın gitmez, arabanın önündeler, yanındalar, şimdi çarpsan suç sende. Git de anlat derdini Marko Paşa’ya. Neyse, köpekleri kornalarla, birazcık da hızla atlattılar, bu arada birkaç çukura da birkaç hendeğe de girip çıktılar.

Arabanın arka koltuğunda annesi ile oturan kızına baktı. Acaba kuduz emareleri başlamış mıydı? Acaba çocuğun canı çok yanıyor muydu? Ağlaması durmamıştı fakat ateşi de var mıydı? Çocuğuna bir şey olursa var ya…

Gaza biraz daha bastı. Erkenden doktora götürmeleri lazımdı.

Neden sonra hastaneye vardılar.

Babasının kucağında ağlar vaziyette küçüğü gören ilk hemşire:

“Ne oldu?” diye sordu.

“Köpek ısırması!”

Bu arada bir doktor geldi:

Çocuğun ayağına bakarak,” bu çocuğun hemen  ayağına dikiş atılması gerekli” diyerek gerekli kayıt kürek işlemlerini yaptılar.

Çocuğun ayağına dikiş atılması için, ameliyathanenin önünde bekletmeye başladılar. Bu arada çocuk hâlâ ağlıyordu,

Annesi:

“Kuzum benim, canım benim, güzelim benim ağlama sen!” diyordu ya kızının o güzel mavi gözleri, kıpkırmızı yanakları ve tutmuş olduğu minicik yumrukları onun güzelliği ve kendisinin çaresizliği, umutsuzluğu, kendisinin de gözlerinden acı gözyaşları dökülüyordu.

Küçük kızı ve babası çocuğun ayağının ısırılan yerinden dikilmesi için ameliyathaneye girdiler.

Kapının önünde bekleyen çocuğun annesi “yüreğim dayanmaz kızımın çığlıklarına” diye kızı ile birlikte müşahede odasına girmemişti.

Kadının duyduğuna göre Aman Allah’ım! Kocaman bir ameliyathane. On’a yakın bölümlü bir ameliyathane varmış içeride. Kendi kendisine doğrudur diyordu. Bölge Hastanesi. Belki on belki de yirmiye yakın bölümü vardır.

Ameliyathanenin kapısında beklerken içeriye girenleri görüyordu, tekerlekli, hasta taşınan arabalarla girenler, hasta taşıma aracı ya mavi önlüklerini giymiş ameliyata hazır olanlar, kimi gözünden ameliyat olacak, küçük bir çocuk çıktı boğazından ameliyat olmuş, yine bir çocuk topuğundan ameliyat olmuş, yaşlı bir teyze ameliyata girecek, onun ardı sıra gençten bir çocuk sanırım bıçaklanmış, Kapıya kadar gidiyorlar, sonra şifreli bir kapıdan içeriye giriş, sonra çıkanlar.

Yanına bir kadın geldi:

“Komşu n’oldu?”

“Kızı köpek ısırdı. Dikiş attıracağız. Sonra kuduz aşısı…”

“Bu köpeklerden bıktık usandık. Geçen gün de benim üst kat komşum Güldane’yi ısırdı, kadıncağız da yaşlı düşüp kalça kemiğini kırmış…”

Bu arada gençten bir çocuk ameliyathanenin kapısında için için ağlıyordu.

Bir ses duyuldu:

“Doğum yapanın ailesi burada mı?”

Ağlayan genç atıldı:

“Benim!” dedi

Hemşire:

“Allah analı babalı büyütsün, oğlunuz oldu.”

Sonra gençten mutluluk gözyaşları dökülmeye başladı, kutlayanlar, tebrik edenler arka arkaya gencin yanına gelenler “inşallah düğününü de yaparız” diyenler oldu.

Müşahede odasından dünyalar güzeli kızı babasının kolları arasında gözleri yaşlı geliyordu.

Annesi: “Kızımmm! Yavrummm! Canımmm!” diye bir sarılışı vardı ki, yürekler dayanmaz.

Nöbetçi doktor, çocuğu muayene ettikten, anne ve babayı dinledikten sonra:

“Biz gerekli tüm tedbirlerimizi aldık. İğnelerini de yaptık. Gelmiş geçmiş olsun, üzülecek bir şey yok.” dedi.

Hastaneden ayrılarak tekrardan evin yoluna koyuldular.

(01/02/2025 AKŞEHİR)