Sekiz yılı Akşehir'de, gerisi Ankara'da 35 yıl avukatlık yaptım. Kaymakamlıktan İstifa edip Akşehir'de Avukatlığa başladığımda; Ağır Ceza Mahkemesine bağlı olan Ilgın'ın  Aşağı Çiğil ve Yukarı Çiğil kasabalarıyla köylerinde ve Yalvaç köylerinde en önemsiz sebeplere cinayetler işleniyor;  Oralardan, Yunak ve Doğanhisar'dan gelen davalar da, Akşehir Ağır Cezasında  görülüyordu. Daha çok cinayet davalarında sanıkların vekaletleri geldi. Bir zaman sonra cezaevinde isyan çıktı; müdürü öldürüldü. İsyanın elebaşları olan ve müvekkilemi kaçırıp ırzına geçtikleri için ceza alan Ilgın'lı iki kardeş Sinop zindanına sürülüp orada öldüler.

1965 seçimleri sonucu Ankara'ya geldim. 1969 seçimini kaybedince avukatlığı burada sürdürdüm. Anafartalar Adliyesinde dört; Altındağ Adliyesinde iki ağır ceza mahkemesi vardı. O mahkemelerin hiçbirinde ve oralardaki diğer ceza ve hukuk mahkemelerinde; gizli tanık dinlenip delil olarak kabul edildiğine, hiç rastlamadım. Tercümanla ifade alındığı oldu. Yurdumuzun diğer il ve ilçelerinden Yargıtay'a gelen davalarda da, gizli tanık ifadesi yoktu.  Birçok yerden, Diyarbakır ve Hakkari'den de, temyize gelen davalarda müvekkillerim oldu. Dosyasını okumadan hiçbir davayı üslenmedim. Hiçbir dosyada gizli tanık vakasına rastlamadım. Önemli bir tatbikat daha vardı. Gizli olmayan ve "Doğru söyleyeceğine" yemin ettirilen tanıkların doğru söyleyip söylemedikleri, titizlikle araştırılıyordu. Cinayetlerin ve diğer suçların işlendiği gün ve saatte, o kasaba ve köydeki hava, güneş ve ay durumu, meteoroloji'den soruluyor; aynı konumun tekrar hangi ay, gün ve saatte gerçekleşeceğinin bildirilmesi isteniyordu. O gün ve saatte, gece yarısı bile olsa; yeterli kolluk güçlerinin ve bilirkişilerin refakatinde keşfe gidiliyordu. Taraflar ve tanıklar, olay geçtiğinde hangi noktada olduklarını söylüyorlarsa; oraya yerleştiriliyor. Olay yeniden yaşatılıp, tanıkların bulunduğu yerden olayı görebilip göremeyecekleri titizlikle araştırılıyordu.  Zaten tanıkların taraflarla dost, akraba veya hasım(düşman) olup olmadıkları da araştırılıyor; bu durum tespit edilip tarafların itirazlarıyla birlikte dosyaya geçiriliyordu.  Taraflardan biriyle yakınlığı veya düşmanlığı bulunan tanığın ifadesi; o akrabalık, husumet ve yakınlığın ışığı altında değerlendiriyor; ifadenin ne sebeple doğru bulunduğu veya niçin kabul görmediği, son kararda açıklanıyordu.  Sanıkla husumeti, ihtilafı veya kan davası bulunan tanığın şahitliği, başka delillerle örtüşmüyorsa kabul görmüyordu. 1992de Avukatlığı bıraktım. Araştırıp yazarak beynimi; uzun yürüyüşlerle ve yüzerek bedenimi sağlıklı tutmaya çalışıyorum.

 1-Şahit beyanları arasında zıtlık varsa; gizli olan, diğerleriyle yüzleştirilemez. Bu durum, gerçeğe ulaşma yönünden eksiklik olur2-Gizlice çekilmiş fotoğrafların ve gizli kaydedilmiş ses kayıtlarının, hukuk dışı elde edildiği için delil sayılmayacağı." yönünde tatbikat ve görüşler bulunmakta. 3-Kim olduğu gizli tutulan bir tanığın; taraflardan biriyle düşmanlığı veya yakınlığı" olup olmadığı bilinemeyeceğine göre; doğru söyleyeceğinden şüphe edilir. 4-Gizli tanığın kim olduğunu bilmeyen sanıklar ve davacılar; onun olay tarihinde yurt dışında; olay yerine uzak bir yerde veya cezaevinde  bulunduğunu kanıtlayıp, yalan söylediğini belgeleme olanağından yoksun bırakılmış olur. Tanığın kim olduğunu bilseler; belki de olay tarihinde onun; *Hapishanede, *Başka bir ilde veya ilçede,  hatta yurt dışında bulunduğunu belgeleyip tanıklığın geçersizliğini kanıtlayabileceklerdi. Kim olduğunu bilmedikleri, sesi değiştirilen ve kendisi başka odada bulunan tanık için ise; böyle haklı itirazlarda bulunup çürütme hakları; ellerinden alınmış oluyor.  Bu yönüyle gizli tanıklığın delil olarak kabul edilmesi; adalete duyulan güveni sarsabilir. *Nazariyat ve tatbikatta; "Bir tek kişiyi bile, haksız yere cezalandırmaktansa; birçok gerçek suçlunun cezasız kalması; daha iyidir!" diyenlere çok rastlanır. Son dönemde görülen gizli tanıklar; savunmanın değil suçlamanın tanıkları oluyor. Bu da dikkat çekici!

*"Gizli ve hukuksuz yolla elden ses kayıtlarının ve belgelerin delil sayılamayacağına" dair birçok yazılar ve tatbikat da görülmekte! Arada çıkarılan af yasaları da, aynı görüşlerin ışığında gerçekleşiyor. Bu bakımlardan gizli tanıkların delil olarak kabul edilmesi, kanımca yanlış olur.

}