Barajlar yapılıp; çayların, ırmakların ve nehirlerin suyu oralarda toplandıkça; o suların eskiden doldurduğu göller, çöle dönüştü. Neredeyse göllerimizin hepsi çöl oldu! Henüz çölleşmeyenler de o yolda!
Bu durumun bir örneği; AKŞEHİR GÖLÜNDE GÖRÜLDÜ. O muhteşem göl, binlerce vatandaşımızın geçim kaynağıydı. Tutulan balıklar, deniz balıklarından daha lezzetliydi. Kazak köyünde oturan yüzlerce insan, geçimlerini o gölde balık avlamakla kazanıyordu. Akşehir Gölünden tutulan sazanların lezzeti; deniz sazanlarından daha güzel ve yağlıydı!
Epeyce önceleri; "NEHİRLERİMİZİN HİÇBİRİ DENİZLERE AKMASIN!" Bütün nehirlerin sularının, barajlarımızda biriktirilmesi veya göllerimize akıtılması" yönünde bir yazım yayınlanmıştı.
Böyle bir şey belki çok kolay değil; ama mümkün!
Belki de çölleşme, yalnızca bizim yurdumuzun problemi değil; dünyanın birçok ülkesinin başında; aynı problem var. Her ülke kendine göre önlem geliştiriyor. Çok zor olan "Deniz suyunu içilir hale getirme" yönünde çaba sarf edenler de var. Kuraklık ve içilecek su bulamama tehlikesi, yalnızca göllerimizin bulunduğu yerlerde değil! İstanbul, Ankara ve birçok kent ve kasabamızda da; içme suyu bulamama tehlikesi doğuyor. İstanbul'u, yağmur ve sağanak bastırdığı zaman; neredeyse mahalleleri denize akıtacak kadar seller oluşuyor. Sonra da susuzluk tehlikesi, ufukta bile olsa; yeniden baş gösteriyor.
Aslında, dünyanın birçok yeri kuraklık tehlikesi yaşıyor. Başka ülkeler, bu yönde esaslı önlemler alıyor. Bizimkiler ise, kasalmatan; efelenmekten ve boş yere övünmekten, böyle işlere vakit ayıramıyorlar.