Camiler, Müslümanların ibadet etmesi ve namaz kılması için yapılıyor. Caminin küçüğüne MESCİT denir.
İlkokulu bitirip de, yazları Kur'an kursuna gittiğim yıllarda; bizim Yalvaç'ın Kaş Yukarı Mahallesi Mescidinde, fahri müezzinlik yapardım. Rahmetli Annem ölçüsüz sevinçler yaşardı. Babam ise, belki de "bir hata yapabileceğim endişesiyle"; ciddiyetini bozmazdı. Aslında sevincini ve sevgisini belli etmeye alışkın değildi.
Halkın "Kör Nuhtu" dediği babamın ağabeyi Nuh amcam ise; gözleri görmediği halde başkalarına okutup dinleyerek hafız olmuştu. Tüm Kur'an-ı Kerim ezberindeydi.
Fakat hafızlığını, kazanç elde etmek için hiç kullanmadı.
Müezzin, Ezan-ı Muhammedi'yi okuyan kişi demektir. Mahalle fahri ve ücretsiz imamımız ak sakallı MAARİ Hoca; cemaatten yan yana oturanların aralarda bile; birbiriyle konuşmasına izin vermez ve darılırdı.
İbadet yerinde, ahbaplık da yapılamaz; pazarlık da yapılamaz; propaganda da, yapılamaz. Masa-sandalye koyup keyif de çatılamaz; nutuk da atılamaz. Çok yetkili de olsa; hiç kimse satacağı malın veya adayı olduğu patisinin methini ve propagandasını, camilerde sessizce de olsa; yapamaz İstanbul'daki adaylardan birinin, Camide mihrabın önüne masa sandalye kurdurarak adaylığının propagandasını yaptığının alt yazılı fotoğrafını; gazetede görünce, şaşırıp kaldım. Gerçi Yalvaçtaki, Eski Cami ve Yeni Cami'nin son cemaat mahallerinde; ayakta duramayacak kadar yaşlı veya hasta olanların namaza katılabilmelerini sağlamak üzere konulan beşer onar sandalye vardı. O mazeretli kişiler, namazı sandalyede oturarak ancak kılabiliyorlardı.
Bunun dışlında ibadethanelerimizde sandalye görmedim. Masa koyup kurulan birine de, o gazeteyi görünceye kadar hiç rastlamadım.
Aslında ibadete, ticaret, siyaset veya başka amaçlar katmak; sevabı azalttığı gibi; günahtır. İbadetin sıhhatine de şüphe düşürür. Mekruhtur.
***
O gazetedeki geçen hafta gördüğüm resimdeki konumlanış ise; büsbütün kabul edilemez ve kanımca suç teşkil eden bir durumdu...
İmam mahfilinin önüne masa konulmuş; çevresindeki dört beş sandalyeye ise; nutuk çeken aday efendi ile yandaşları; kurulup Kıbleye sırtlarını dönmüşler.
Aday politikacı; imam mahallinin önündeki masaya kurulmuş; kendisi ve birkaç yandaşı da; sandalyelere keyifle yerleşmişler; cemaate doğru bakıyorlar, konuşuyorlar veya nutuk atarak propaganda yapıyorlardı.