Onlarca yıldır süregelen, son biri yılı aşkın zamandır da aralıksız devam eden ABD'nin gölgesindeki Siyonist İsrail’in Gazzelilere yaptığı soykırım, tüm dünyanın gözünün önünde zulümlerini artırarak devam ediyor.

Yaşanan vahşete birçok Müslüman devletin yöneticileri dışa bağımlı olmalarından sebep, Ümmetin başsız olmasından dolayı çaresizliği ve duadan öte geçmeyen desteğinin dışında, devletimizin çırpınışları ve Müslüman olmayan bazı ülkelerden bir avuç vatandaşın insani protestolarından başka, itiraz edebilen bir güç yok!

Tonlarca ağırlıktaki bombalarla evleri yerle bir edilen ağır yaralı masum küçücük çocuğun işaret parmağını kaldırarak ‘’La ilahe illallah” diye mırıldanmasına, hastane köşelerinde Allah diye sayıklamasına, bilinçaltındaki demir gibi imanına şahit olanların yürekleri burkuluyor. İmanı galeyana gelenlerin vücudundaki tüyler diken diken olurken, istem dışı gözyaşları da kirpiklerinden süzülerek yüzlerine akıyor.

Her yanı kana bulanmış olduğu halde bu yaşananları tebessümle karşılayan Filistinliler, dünyanın en azılı düşmanlarıyla karşı karşıya oldukları bilerek ‘’Bu yaşadıklarımız Allah’ın imtihanıdır ve bu imtihan neticesinde eğer gevşeklik göstermezsek, günahlarımız affedilecek, Rabbimizin taahhüt ettiği cennete gireceğiz’’ diye ümit ediyorlar. Onlar için esas olan savaşı kazanmak ya da kaybetmekten ziyade, tertemiz imanlarını kaybetmeden şehadete ermek istiyorlar.

Sokağı, mahallesi, kasabası hatta şehirleri yerle bir edilen 8-10 yaşlarındaki çocukların ağzından “Sahibi olduğumuz bu topraklarda evlerimizi şehirlerimizi dümdüz etmiş olsalar da, Allah’a iman eden milletin evlatları olarak bizler, tekrar evlerimizi yaparak şehirlerimizi kuracağız, ne yaşatırlarsa yaşatsınlar vatanımızı terk etmeyeceğiz’’ diyerek, Siyonist ve kapitalist devletlere meydan okuyorlar.

Gazze de annelerinin babalarının kardeşlerinin akrabalarının cansız bedenlerine sarılarak göz yaşlarını akıtan çocukların, hiç olmazsa mezarları belli olsun adları unutulmasın düşüncesiyle, cenazelerinin sağlam kalan uzuvlarına isim yazdırmak durumunda kaldıklarını, çocukluklarını yaşamadan, büyümek zorunda olduklarının bilincindeler.

Görsel medyada herkesin şahit olduğu, sedyede yatan kardeşinin ölmeden önce şehadet getirmesi için çaba sarf eden koca yürekli çocuk, iman etmenin ne demek olduğunu zerrelerine kadar idrak etmişken, ağlayanlara da “neden ağlıyorsunuz? şehitler için, cennete girecekler için ağlanır mı?” diye çıkıştığını görünce, kendi imanımızı sorgulamıyor muyuz?

Enkazın üzerine oturarak “Elhamdülillah, bu evden 7 şehit Allah’ın rahmetine kavuştu. Yahudi düşmanımız bizden çok kişiyi öldürünce, korkup kararlılığımızın zayıflayacağını mı zannediyor? Asla teslim olmayacağız! Bu toprakların asıl sahibi biziz. Boşuna uğraşıyorlar, onlar saldırdıkça azmimiz daha da artıyor. Ebeveynlerimizi ürkütmek için bilerek biz çocukları hedef alıyorlar. Ama bilmedikleri bir şey var. Vatanımızı savunmaya devam edecek yeni nesiller doğacak ve daha güçlü olacağız. Allah’ın izniyle çok yakında zafer bizim olacak” diye kükreyen, küçük çocuğun cesareti yeri göğü inletiyor.

Filistinli çocuk, genç, kadın ve erkeklerin Allah’a olan teslimiyetlerini ve dillerinden düşürmedikleri, ''Allah bize yeter'' sözlerini, 6 çocuğu şehit olmuş bir kadının “Aksa için feda olsun!” derken gururlandığını gıpta etmemek elde değil.

Filistin de bunlar yaşanırken bizim caddelerimiz de gençlerimize mikrofon uzatılıp da “La ilahe illallah Muhammedün Rasulullah ne demek’’ diye sorulduğunda, hayasızca kahkaha atarak “bilmiyorum” diyen çocuklarımıza da üzülüyoruz.

Telefonunun markasıyla modeliyle meşgul olan gençler anne babalarından, her gün başka bir istekte bulunmanın yollarını arıyorlar. Sabahtan akşama, akşamdan gece yarılarına hatta sabahlara kadar sokaklarda avare gezerek eğlence mekânlarında azgın nefislerinin isteklerine boyun eğmiş ilimden, bilimden maneviyattan uzak, hoyratça ömür tüketen gençlerimize üzülüyoruz.

Çarşı da pazar da etiketler değişince “Artık bu ülkede yaşanmaz’’ diyen gençlerin ağızlarından ateş püskürüyor. Sanki gitmek istedikleri yerde kapıda karşılanacaklar, hoş geldiniz ne arzu edersiniz diye kucaklanacaklar.

İngilizce tabelaların altındaki işyerlerine girmenin ayrıcalık olduğuna inanan, buradan aldığı ürünleri sosyal medyada paylaşarak kendilerini çağdaş addeden, sözde mürekkep yalamış görgüsüz olduklarının farkında dahi olmayan gençlerimiz var.

Evinin önünde ki trafiği aksatan ağacın kesildiğine ya da sokakta başıboş bir köpeğin insanlara saldırmasından mütevellit itlaf edildiğine üzüldüğü kadar, bu yiten masum canlara üzülmeyen insancıklar var.

Gazze de kundak da ki çocuklar aç, susuz, elektriksiz hayatta kalmaya çalışırken, derme çatma çadırlarda narkozsuz ameliyat edilen insanlar varken, bizler sıcacık evimizde yemek masalarında şuursuzca yemeğe devam edebiliyoruz.

Mazlumun dini dili ırkı olmaz! Her nerede yaşanan bir zulüm varsa, insanım diyen herkes karşısına dikilmeli ve eliyle diliyle müdahale edemiyorsa bile, hiç olmazsa yüreği ile katillere buğz etmeli.

Elinde telefonla sabahlayan, sabah ezanı okununca yatan milletin bireyleri arasında olmaktan üzülüyoruz.

Gazze de İsrail askerine korkusuzca hakikati haykıran genç kızlar varken, kombin yapacak kıyafet bulamadığı için surat asan, sevgilisinden ayrıldığı için gözyaşı döken kızlarımızın olmasına, indirime girmiş Yahudi mallarını almak için geceden sıraya girenlerin her gün artarak çoğalmasından ötürü üzülüyoruz!

Gazze'li gençler diyor ki ‘’Bizim için gıyabi cenaze namazları kılmayın, zira asıl ölüler sizsiniz!