İnsanlığın temel problemlerinden birisi olan ölüm ve ötesi, yüzyıllardır filozofların, din ve bilim adamlarının üzerinde durduğu konulardan olmuştur.

Doğu felsefesinde fazlaca işlenen ölüm ve ötesi problemi, Yunan felsefesinde yeterince tartışılmamış, daha çok dolaylı olarak incelenmiştir. Örneğin Pisagor (Pythagoras, Fisagor), ruhun yok olmayacağını fakat tenasüh (ruh göçü) yoluyla başka varlıklara geçeceğini savunur.

Sokrates ise bu konuyu çok önemsemiş ve idam edilmesi esnasında öğrencilerine ruhun ölümsüzlüğüne inanmalarını tavsiye etmiş; “varlıklarda başlangıçlarına dönüş vardır, hayatı ölüm, ölümü de hayat takip eder” demiş ve celladın elinde bulunan zehir dolu bardağı alıp kendisi içebilme cesaretini göstermiştir.

Platon da hocası gibi ölüm ve ötesi ile ilgili düşüncelerini ortaya koymuştur. O’na gör insan ruhu; akıl, irade ve istenç olarak üç bölümden oluşur. Ruh ölümsüzdür ve ahiret hayatı ruhlar için son durak değildir. Ruhlar defalarca tekrar bedenlere dönerler.

İslam felsefesinde ilk öğretmen olarak bilinen Aristoteles de ahiret inancına sahip bir filozofmuş. O da tıpkı Sokrates gibi ölümü esnasında rahat bir tavır sergilemiş, bu rahatlığı öğrencilerinin dikkatini çekmiş ve öğretmenlerine nedenini sorduklarında Aristoteles, ruhun öldükten sonra baki kalacağını söylemiştir.

İlkçağ felsefesinde Hedonist ve Stoacı dediğimiz birçok filozof, yeniden dirilişe inanmadıklarından mı bilinmez, ölüm korkusunun üstesinden gelebilecek akılsal ve bilimsel deliller ortaya koymaya çalışmışlardır. Örneğin Lucretius; “Ben varken ölüm yok, ölüm varken ben yokum, o halde korkacak ne var?” diyerek ölüm korkusundan uzaklaşmaya çalışmıştır.

Orta Çağ felsefesinde de birçok filozof, inandıkları Hristiyanlık dininin etkisiyle ruhun ölümsüzlüğü ve ahretin varlığına dair deliller ortaya koymaya çalışmışlardır.

İslam felsefesinde ise, belki de bu konuya Kur’an-ı Kerim ve hadislerde çokça değinildiği için yeterince yer verilmemiştir. Örneğin İbn-i Sina öldükten sonra dirilişe inanır fakat bu durumun akıl ile kanıtlanmasının mümkün olmadığını savunmuştur. İbn-i Rüşt, öldükten sonra yeniden dirilişin olacağını savunur fakat ikinci yaratılışın, ilk yaratılıştan farklı bir tarzda olacağını düşünmüştür.

Kısaca değinmek gerekirse; İslam filozoflarının büyük bir çoğunluğu ruhun ölümsüzlüğüne ve yeniden dirilişe inanmışlardır fakat bedensel diriliş konusunda farklı düşünceler ortaya koymuşlardır.

Kalın sağlıcakla.

Görüş ve eleştirileriniz benim için önemli: hakanzeybek4242@gmail.com