Almanya, Hollanda'da ve başka Avrupa ülkelerinde; yurttaşlarımızın evleriyle birlikte gece uykularında yakıldıkları çok oluyor. O ülkelerin resmi kurumlarından bazılarının; yakma ve öldürme olaylarında eli ve işbirliği olduğu da, ortaya çıktı!  Almanya'da Resmi kurumların da yardımıyla örgütlenmiş ırkçıların topluca öldürdüğü vatandaşlarımızla ilgili davayı; gazetecilerimizin izlemesine bile izin verilmedi. Oradaki anayasa mahkemesinin kararına ne kadar uyulacak belli değil.

Bir başka soykırım türü daha var.  Türk çocuklarının ve bebeklerinin zorla alınıp; o küstah ülkelerinin sapık vatandaşlarına verilmesi ve onların kültürüyle yetiştirilmesi; Türk olduklarının unutturulması olayları çoğaldı.  Kendileri doğurma zahmetine katlanmıyorlar. Türk bebeklerini gasp ederek kendi sapık kültürleriyle asimile edip gavurlaştırmayı amaçlıyorlar. Sadece bedavadan çocuk kazanmaktan öte; bizim insanlarımızı ve kültürümüzü yok etme amacı da güdülüyor! Ne yazık ki yetkililer ve görevliler, dış ülkelerdeki insanlarımızı bu tür tecavüz ve cinayetlerden koruyacak kesin adımları atmıyor, atamıyor. Birkaç cılız beyanatla yetinip gevşek ve korkak davranarak; yeni tecavüzlere olanak yaratıyorlar. Amerika'daki Hoca efendinin her Avrupa ülkesinde Türkçe okullar açmasını ve Türk çocuklarının çalınmasına engel olacak ortamlar yaratmasını, umutla bekliyorum.

Aslında en uygun önlem; Türkiye'mizde çağa uygun yüz binlerce iş yerleri açarak; vatandaşlarımızın ekmek parası kazanmak için el kapılarına ve yabancı ülkelere gitmek zorunda bırakılmamasıdır. Fakat tam tersi yapılıyor. *Kendi vatanımızda kendi imkanlarımızla kurduğumuz ve devletimize ait olan kurumlar bile, yabancılara satılıyor. *O yanlış satışlardan elde edilen paralarla yeni iş yerleri ve kurumlar yapılmıyor. *Özelleştirme gelirleri, oy toplama uğruna yandaşlara dağıtılıyor... *Seçim sandıklarının açılması yaklaşınca; bedava kömür ve başka oy rüşvetleri dağıtılmaya başlanıyor.  *Yeni bir Boğaziçi yaratma ve aynı kente, gerekmediği halde üçüncü havalimanı yapma gibi havai ve rant heveslisi işlerle; satılan kurumlarımızın kaynakları ve devletin diğer gelirleri har vurup harman savruluyor.

Ülkemizde iş, istihdam ve çalışma olanakları  o kadar artmalı ki; hiçbir vatandaşımız ekmek parası kazanabilmek için, dış ülkelere gitmek zorunda kalmamalı. Patron olarak varmalı el kapılarına! Büyük iş adamlarımız ve güçlü holdinglerimiz, dış ülkelerde çeşitli faaliyetler göstermeli; elde ettikleri gelirleri de getirip kendi yurdumuza yatırmalılar. En sade vatandaşın gelir düzeyi bile o kadar yükselmeli ki;  insanlarımız dış ülkelere, çalışıp oraları kalkındırmak için değil; yalnızca gezmek için gidebilmeli. Oralardan dönerken "Keşke bizim ülkemiz de öyle olabilseydi!" diyerek, hayranlıkla değil; "Onlar bizden çok geri kalmışlar..." diyerek, yurda kavuşmanın sevinciyle dönmeliler.

Böyle bir amaca, Yalnızca İstanbul'u ballı rant hevesiyle yatırım yığılmasına boğup yaşanmaz hale getirmekle ulaşılamaz! Ülkenin her yerini en az (Şimdi yaşanamaz hale getirilmiş olanı değil) eski İstanbul gibi yaşanası huzur ile güzelliklere ve çalışarak iyi paralar kazanacak istihdam olanaklarına kavuşturmakla ulaşılır.

Kalabalıktan nefes alınamayacak hale gelen İstanbul, yeni göçlerle boğulmamalı. "Hiç kimse buraya gelmesin! İstanbul'a gelenlerden pasaport ve vize isteyeceğiz!" demişlerdi. Fakat tam tersini yaptılar. İş olanaklarını tüm yurda yayacak yerde; yalnızca İstanbul'da topladılar. Rant o kadar ballı gelmiş olmalı ki; halen ülkenin tüm kaynaklarını oraya yatırmaya ısrarla devam ediyorlar.

Satışlardan elde edilen paralarla Anadolu'ya iş yerleri açın! İnsanlarımız Avrupa'ya göçmeye ve orada bizden kopmaya mecbur kalmasınlar. Evleri yakılarak öldürülmesinler. Çocuklarıyla bebekleri ellerinden alınıp; oraların sapık kültürüyle yetiştirilmesin. Kafir çocuğu haline getirilmesin!