Başlığı, "BATI DÜNYASI KİME DÜŞMAN?" diye yazmak da doğru olabilirdi.

 Avrupa devletlerinin, birbiriyle savaşma olasılığı artık yok! Tek bir devlet haline gelmeseler bile; ortak parlamentoları ve merkez bankaları var. Avrupa Birliği en azından kendi aralarında savaşma olasılığı ve tehlikesini tümden yok etti. Bu barışı sağlamakla, daha da zenginleşip dünyanın ikinci, üçüncü; bu da olmasa ilk beş gücü arasına girecekleri kesindir.

 İnsanlar ve onların kurduğu devletler, mutlaka bir düşman yaratarak onunla boğuşmaya meyillidir. Böylece ayakta kaldıklarına inanıyorlar... Belki de öyle! Bu bakımdan, Avrupa Birliği de; kendisine mutlaka bir düşman icat edecekti. Amerika, Rusya veya Çin ile baş etmeleri mümkün değil! Avustralya ve Kanada, zaten onların emrinde. Afrika halklarını ve Amerika kıtası yerlilerini, çoktan yok ettiler. Kalanlar ise onların inançlarına, geleneklerine uydurulup sömürgeleştirildi. Birçok kitlesel ve bölgesel olaylar; Avrupa halkının düşman olarak İslamiyet'i seçtiğini göstermektedir.

 Arap ülkeleri ve Arap yöneticileri, İslam dünyasını tek ve güvenli bir çatı altında toplayan Osmanlı İmparatorluğuna karşı, İngilizlerle ve diğer batı ülkeleriyle işbirliği yaparak savaştılar. Kaynaklarını ve sermayelerini Batı'nın emrine verdiler. Böylece Avrupa'nın düşmanlık hedefi olmaktan çıktılar. Almanya'da öldürülen dönerciler Türk'tü. Başka birçok olay da, Avrupa'nın düşmanlık hedefini Müslüman Türkler olarak belirlediğini göstermekte.

 Avrupa Birliğine girebilmemizin, birçok ekonomik ve siyasal yararından başka; bize yönelen bu düşmanca duygulardan ve hedef olmaktan kurtulmamız yönünden yararı olacaktı. Fakat bütün gelişmeler, orta veya uzak vadede; hatta sonsuza kadar Avrupa Birliğinin bizi üye almayacağını göstermektedir. Sayın Başbakanın ülkelerini ziyaretinde; Merkel ve Holland'ın(Almanya başbakanı ve Fransa Cumhurbaşkanının) Ayrıcalıklı üyelikten bahsetmemiş olması, umut işareti olamaz. Onlar bizim üyeliğimizi olanaksızlaştırmış olmanın rahatlığı içindeler. Tüm Avrupa imana gelip bizi davet etse bile; Kıbrıs Rum kesimi ve Yunanistan'ın veto hakkı var.  A.B. bizi hiçbir zaman üye yapmayacak! İstese bile yapamayacak! Bu bakımdan, "Filan önlemi alırsak; A.B. üyeliğimiz tehlikeye düşer" yolundaki düşünceler geçersizdir. Ne yaparsak yapalım; A.B üyeliğimiz imkansızdır. Kendimize yararlı olacak her şeyi korkmadan yapalım.

 Bu olumsuz direnişin temelinde; "SİZİ ÜYE ALIRSAK; BİZ KİME DÜŞMAN OLACAĞIZ? Dışımızda ve hatta karşımızda olun ki; güçten düşmemek için sizinle savaşalım. Savaşmasak da, zararınıza gelişmeler sağlayarak ayakta kalalım..." düşüncesi yatıyor.  Hesap ve planlarımızı, A.B. üyeliğinin hiçbir zaman olmayacağına göre yapmamız şarttır.

 Arap baharı diye bir moda geliştirildi. Önce Sudan dış müdahalelerle bölündü. Sonra Irak, Tunus ve Libya...    "Biz Arap ülkesi olmadığımız için, Arap Baharı bölünmelerinden kurtulduk" sanmayın! İçimizde kardeş çekişmesi yaratılarak bizi bölme planı, diğerlerinden çook daha önce başlatılmıştı. İlk hamleler başarılı olamayınca; Irak'ın bölünmesi, bize daha etkili darbeler vurabilmek için öne alınmıştı.

 Tüm gücümüzü ve kaynaklarımızı, iç barış ve kalkınmamızı sağlamak için harcamamız gerekirken; Suriye'nin bölünmesi yolundaki Batı planlarını büyük giderlere katlanarak tümüyle üslenmemiz ise; akıl erdirilemez ayrı bir muamma oldu!