Okulda başarılı bir öğrenciydim. Babamın öğretmen olmasının burada payı büyük, daha fazla çalışmak zorunda kalıyordum.

 

Ailem sıradan insanlardı. Memur bir babanın en büyük kızıyım, küçük şehirde yaşayan küçük insanlardanız, babamın son tayin yeri Muğla Milas. Burada bankadan çekilen krediyle aldığımız küçük sevimli bir evimiz var.

Annem ev hanımı, esmer zayıf kısa boylu. Kahverengi gözlerinin etrafı yılların çizgileriyle işlenmiş, ev işleri dışında bütün işi diğer ikiz kardeşlerimle ilgilenmek. Çift yumurta ikizleri oldukları için birbirlerine fazla benzemezler. Esra esmer, kahverengi gözleriyle anneme benzer Evra beyaz teni babama kahverengi gözleri anneme benzer. Ben sarı saçlarım yeşil gözlerimle babamın bayan versiyonuyumdur.  Kardeşlerimle aramızda altı yaş olunca biraz sıkıntı yasıyorum onlarla. Daha çocuk oldukları için pek yanıma almam, Onlarda anneme şikâyet ederler.

 

Babam annemin aksine daha genç görünür. Kendine baktığından değil yapı meselesi galiba. Öğretmenlik Onun mesleğinden çok yaşama biçimidir. Evde annemin yemeklerine karışır, benim saç örgümü simetrik bulmaz ,yani kısacası hep öğretme peşindedir. Yeşil gözleri, eskiden sarı sırım gibi saçları vardı ama şimdi genellikle beyaz, kalıplı ve sonradan eklenen göbeğiyle çok sevimli görünür.

Ben ailenin hep asi kızıydım. Babamla aramızda garip bir mesafe vardır, annemle de pek anlaşamayız.  Diğer kız kardeşlerim benim aksime çok uyumludurlar. Babama aşırı düşkünler annemin dizinin dibinden ayrılmazlar. Sırf bu yüzden bile onlara sinir oluyorum. Galiba yalnız olmayı küçük yaşta tercih ettim.

 

Lisede de pek değişmedi kaderim. Torpilli olduğumu düşünüp benimle arkadaşlık etmezlerdi. Bazıları ise tarih dersinden sınav olacağı zamanlar bana her zamankinden sevecen davranırlardı. Ama sınav günü geldiğinde benden vebalıymış gibi bahsederler, dışlarlardı. Sınav sorularını çalıp onlara vermediğim için yaptıklarını bilir umursamazdım. Onlar ergenliğini yoğun yaşayan bir avuç paraziti benim için. Ben her açıdan üniversiteye hazırlanıyordum. Lise benim için çıkılması gereken bir merdivendi, asıl hayat üniversitedeydi.

...

 

2003

Ankara Üniversitesi Hukuk fakültesi..

"Aferim benim kızıma. Başaracağını biliyordum Ela"

"Teşekkürler baba."

"Tebrik ederim abla."

"Tebrik ederim abla."

"Teşekkür ederim ikizler."

Babamın kucağında ayrılıp ikizlere sarıldım. Sonra anneme dönüp;

"Sen sevinmedin mi anne?"

"Sevinmez olur muyum, sevindim tabi, ama Ankara uzak sen kız başına nasıl yapacaksın?"

"İlahi Havva kız okuyup avukat olacak. Orada Ela gibi kaç öğrenci var. Bozma kızın moralini şimdi."

Anneme sıkı sıkı sarıldım.

"Sen canını sıkma annem sizi utandıracak bir şey yapmam. Babamın dediği gibi okuyup avukat olup geleceğim."

Annemin ne demek istediğini anlamıştım. İçine azda olsa su serpmek rahatlatmak istedim. O gün akşam yemeğimizi biraz buruk, biraz mutlu, biraz da gururlu yedik.

 

Ankara 'da ilk zamanlar çok sıkılıyordum. Yurtta kalıyor ve yine kimseyle arkadaşlık kuramıyordum. Yurt hayatı bana göre değildi. Kalabalıkta ders çalışamıyor, rahat hareket edemiyor ve koyulan kurallara uymak zorunda kalıyordum. Oda arkadaşımın adı Zeynep'ti. Gıcık oluyordum. Çok sessiz, kafasını kitaplardan kaldırmayan bir tipti. Üniversiteli profili bu değildi. Saatlerce ders çalışmak, uyumak, okula gidip gelmek, yemek saatinde yemek yemek proğramlanmış robotlar gibiydik. Diğer oda arkadaşımız Ayşegül ise tam tersimizdi. Yatmadan yatmaya görürdük. İçeriye Ondan önce parfümünün kokusu gelir, renk renk giyinirdi. Bizimle pek muhattap olmaz genelde yurttan arkadaş edinmezdi. Zengin kızıydı belli. Bir gün dayanamadım Zeynep'in okuduğu kitabı kapatıp dikkatini bana vermesini sağladım.

 

"Sen neden bu kadar sessizsin?"

"Ders çalışıyorum, ders sessizlikte çalışılır."

"Ayrıca çok kuralcısın."

"Hayatta bir şeyler başarmak istiyorsan kuralların ve prensiplerin olmalı."

"Ve çok sıkıcısın."

"Sen neden geldin buraya?"

"Tabi ki okumak için ama arada da eğlenmek için."

"O zaman okurken eğlenmeye çalış."

"Okurken eğlenemiyorum. Hem buraya okumak için gelmiş olabiliriz ama bu hayatımızı yaşamamıza ve karışmamıza engel değil."

Gözlüğünün üzerinden bana bakıp gülümsedi. Güzel kızdı Zeynep. Simsiyah uzun saçları ve bembeyaz teni ile harika bir görüntüsü vardı. Taktığı kemik gözlükler zeytin gibi gözlerini kapatamıyor ona olgun bir hava katıyordu.

Önceleri çok sıkıcı gelse de Zeynep'le aramızdaki tuhaf arkadaşlık hoşuma gitmeye başladı. Ben derse girmediğim zaman o gelir neler konuşulduğunu, neleri not aldığını söyler benim sıkıldığımı anlayınca defteri kitabı kapatıp küserdi. Şu küsme huyu olma çok daha iyi olurdu ama her güzelin bir huyu vardır işte.

"Hayatı çok ciddiye alıyorsun."

"Hayatı ciddiye almazsan hayatta seni ciddiye almaz."

Yurtta anlaşamadığımız bir grup vardı. Özellikle Zeynep'e çok takılıp alay ederlerdi. Rahibe Teresa diye lakap takmışlar, yemekhanede bizi gördülermi kahkahalarla gülüp dalga geçerlerdi. Zeynep Onlara pek takılmaz işine bakardı. Bense sinirden deliye döner;

"Ya Şunlara cevabını versene. Neden seninle dalga geçmelerine izin veriyorsun?"

"Ben hayatı ciddiye alıyorum onları değil."

"Sen ancak bana laf sok zaten."

"Ela boş ver Onları da bir şey söyleyeceğim sana."

"Dinliyorum."

"Dans kursuna yazılalım mı? Bizim için değişiklik olur."

"Vay Zeynep Hanım şaşırtıyorsunuz beni."

"Herkes dalga geçsin ama sen geçme olur mu?"

"Tamam, tamam kızma."

Yemekhaneden çıkarken bizim gruba tehdit dolu bir bakış atıp yatakhaneye doğru gittim. Sabah dans kursuna gidip formları aldık. Bir kafeye oturup doldurmaya başladık. Formun arkasını çevirince yatması gereken tutarı görüp formu masaya bıraktım. Zeynep'in ailesi de bizim gibi orta halli insanlardı. Bizi okutmaya güçleri ancak yetiyordu. Dans kursuna o kadar parayı veremezlerdi. Ama yine de Zeynep'e bir şey söylemedim.

"Zeynep ben kursa yazılmayacağım."

"Neden ama birlikte eğlenirdik, güzel olurdu."

"Ya zaten yeteneğim yok benim."

"Nereden biliyorsun?"

Formun arkasını çevirince bir müddet durup O da bıraktı.

Bende gitmeyeyim en iyisi."

"Ama sen çok istiyorsun."

"Ela bu parayı buraya veremem."

"Bir çaresini buluruz belki."

"Nasıl?"

Bilmiyordum ama Zeynep'in o kursa gitmeyi çok istediğini biliyordum.

Kafeden kalkıp yurda geçtik.

 

Zeynep banyoya gitti bende pencereden dışarıyı seyretmeye başladım. Mevsim kış Ankara kar altındaydı.

 

İçeriden bir gürültü geldi. Koridora geçip bir süre bekledim. Seslerin banyodan geldiğini anlayınca oraya doğru yürüdüm. Bir de baktım ki bizim şu takıntılı grup Zeynep'i ortalarına almışlar ite kalka bağırıyorlar. Hemen hızlanıp Zeynep'in üzerine giden Sema'yı kolundan tutup geriye fırlattım. Zeynep'in yanına geçtim.

"Neler oluyor burada?"

"Sen karışma çekil."

Deniz'e döndüm;

"Bana bakın üçünüz bir olmuş Zeynep'e saldırıyorsunuz. Ben buna öyle bir karışırım ki.."

Zeynep arkamda hıçkırarak ağlıyor.

"Ne oldu Zeynep? Bunlar ne istiyor senden?"

"Ben bir şey yapmadım Ela bir anda üzerime geldiler."

"Banyo sırası benimdi, Zeynep hanım sırayı bozdu." İlknur korkmuş gözlerle bana bakıp konuşuyordu.

"Bu mu sorun?"

"Hayır canım, Zeynep İlknur'un şampuanını çaldı."

"Terbiyeni takın Deniz. Zeynep ne yapsın sizin şampuanınızı?"

"Onu Zeynep'e sor canım."

Zeynep'i kalabalığın içinden çekip odaya götürdüm. Dolabımdan yeni şampuanı alıp İlknur'a fırlattım.

"Alın da kesin sesinizi."

Odaya döndüğümde Zeynep ağlıyordu.

"Sakin ol ağlama."

"Ben bir şey yapmadım Ela. Adımı hırsıza çıkaracaklar.

"Hiç bir şey yapamazlar, boş ver onları sen."

Yatağına yatıp ağlaya ağlaya uyudu. Zeynep ağladıkça içimin acıdığını hissettim. Onu mutlu etmek için bir şeyler yapma isteği doğdu.

 

Zeynep haklıydı. Adını hırsıza çıkardılar. O etraftayken eşyalarını kaldırıp;

"Etrafta hırsızlar var dikkat edin" diyor birbirlerini uyarıyorlardı.

Artık yatakhaneden çıkmaz oldu. Yemeğini ben odaya götürüyordum. Müdüre Hanın kızınca saklı gizli götürmeye başladım.

Sabah Zeynep derse girerken telefonu işaret edip geliyorum dedim. O girince babamı aradım.

"Alo baba;"

"Efendim Ela?"

"Nasılsın?"

"İyim kızım acil değilse derse gireceğim. Sonra konuşalım."

"Aslında acil baba."

"Dinliyorum kızım."

"Baba ben eve çıkmak istiyorum."

"Nereden çıktı bu Ela?"

"Baba yurtta mutlu değilim. Ayrıca çok gürültü oluyor ders çalışamıyorum. Vizelerim başlamak üzere."

"Peki, ama kızım madem bütçemizi sarmayacak bir ev bul."

"Tamam, baba merak etme sen."

 

Mutluydum. En baştan istediğim şey Zeynep'in başına gelen kötü olaydan sonra olmuştu ama olmuştu sonuçta. Dersten sonra hemen Zeynep'e bahsettim. Önce zorlanırız dediyse de kabul etti.

 

Ankara caddelerinde öğrenciye uygun küçük ev bakmaya başladık. Emlakçıya verecek paramız olmadığı için sahibinden kiralık evlere bakıyorduk. Zor olacaktı belli. Ya öğrenciye vermiyorlardı, ya sahibinden yazan yerler emlakçıda çıkıyordu ya da öğrenci bütçesine göre biraz fazlaydı. Yılmadık tabi ki her gün ev bakmaya çıktık. Sonunda sabrımızın mükâfatını aldık.

Okula çok uzak değildi bulduğumuz daire. Şansımıza eşyalıydı. Bizden önceki kalan öğrenciler eşyaları bırakmışlar. Tam bir öğrenci eviydi. Salonda turuncu iki kanepe elli beş ekran televizyon, dvd player, beyaz orta sehpa, beyaz tül ve güneşlikleri vardı. İki odasında da tek kişilik yatak ve çalışma masası vardı. Kirası da fena değildi. Bizi sarsmazdı. İki kişiydik hallederdik. Zeynep'le hemen bu kurulu düzene konmaya hazırdık.

 

Ev sahibi de bizi sevmişe benziyordu. Hani şu televizyondaki Madamlar vardır ya, aynen onlar gibiydi. Alt katımızda oturuyormuş.

"Gürültü yaparsanız çıkarım beraber yaparız "diyordu. Tek şartı eve erkek arkadaş almak yoktu.

 

Evimiz eşyalarımız her şeyimizle yeni bir hayata başlıyorduk. Babamın gönderdiği parayla kirayı karşılıyordum. Zeynep de elektrik su ve çok az yaktığımız doğalgazın parasını ödüyordu. Az yakamıza rağmen yarı kira parası da ona gidiyordu. Mutfak malzemesi ikimize aitti. Paramız ucu ucuna yetiyordu. Part time iş bulup kafede garsonluk yapmaya başladım. Zeynep de bir alış veriş merkezinde satış danışmanı olarak işe başladı. Böylece ikimiz bir olup en azından birimizin dans kursuna kayıt yaptırabileceği parayı toparladık. Zeynep'in tüm diretmelerine rağmen onun kayıt yaptırmasını sağladım.

 

Zeynep kursa ve okula ancak zaman ayırıyordu. Bu yüzden işi bırakmak zorunda kaldı. Çok tuhaf kızdı Zeynep. Sessiz, sakin, suskun, uysal avukat olamamak için gerekli tüm özellikler onda bulunuyordu. Ama söz konusu dans olunca farklı bir Zeynep oluyor, yaşadığını hissettiriyordu.

Akşamları Madamla birlikte onun dansını izlerdik. Bir taraftan dans eder bir taraftan;

"Bale yaparken kuğu gibi zarif olacaksın" derdi.

Bu sözün üstüne Madamla bizde kalkar roman havası oynar;

"Roman havası oynamak için vuruşların sert olacak" derdik.

Madam meğer kendine kiracı değil arkadaş arıyormuş. Bize yemekler yapar;

"Size anne yemekleri getirdim" derdi. Bir gün merak ettim;

"Sahi Madam senin adın neydi?"

"Melike ama sen bana Madam de hoşuma gidiyor."

"Emredersiniz Madam."

 

Ankara'nın ayazında hiç üşümedik biz. Kalbimiz sıcaktı bizim, hayallerimiz masum, umutlarımız sağlam, içimiz insandı.

Ankara'nın ayazında hiç üşümedik biz. Bir battaniyeye sarılıp titreye titreye ders çalıştık. Doğalgazın doğal olmayan faturalarından dolayı hep kırk derecede yaktık.

Hayatın bize kestiği faturadan habersiz birbirimize sarıldık. Bu yüzden Ankara'nın ayazında hiç üşümedik biz....