Tutturmuş dans diye gidiyor ama bilmiyor, karşımda öyle salınırken, içime basa basa eziyor...

 

  Sabah uyandığımda saat 09:00 a gelmiş, teyzem kahvaltıyı hazırlanmış bahçede beni bekliyor.

 

"Günaydın."

 

"Günaydın."

 

 Oturdum, uzun zamandır yaşayacak kadar bir şeyler yemeye alışkın olduğum için kahvaltı sofrası bana çok şaşalı gelmişti.

 

"Ela bugün yürüyüşe birlikte çıkalım mı?"

 

"Tamam çıkalım."

 

  Teyzemi kırmak, üzmek gibi bir niyetim yoktu. Yıllarca Almanya 'da yaşıyordu. İki üç yılda bir izine gelir o zaman görebilirdik birbirimizi. Eşini ve iki çocuğunu bırakıp bana gelmesinin nedeni neydi ki?

 

 Kahvaltıdan sonra birlikte temizlik yaptık. Bir şeyleri birileriyle yapmayalı ne kadar uzun zaman olmuştu. Teyzem çay demledi, ben bahçede kitabımı okurken Oda gergefini alıp nakış işlemeye başladı. Tarçında kulübesinden biz izliyordu.

 

"Burası çok güzelmiş."

 

"Evet güzeldir."

 

"Havası, suyu, doğası insana yaşadığını hissettiriyor. Ayrıca sessiz sakin bir yer.

 

(...)

 

"Burada hiç arkadaşın yok mu Ela?"

 

"Yok."

 

"Neden insanlar sıcakkanlı aslında."

 

"Onlara malzeme verdiğin sürece evet."

 

"Anlamadım."

 

Kitabımı kapattım. Derin bir nefes alıp verdim.

 

"Onlar sadece merak ediyorlar. Beni, şimdi de seni, hayatlarımızı o kadar. Onlara gerçekleri anlattığımız zaman hiç bir cazibemiz kalmaz. Senin o sıcakkanlı dediğin insanlar bizi görünce vah tüh ederler ama kapımızı çalmazlar. Onlar için bir kaç günlük malzemeyiz sadece ."

 

"İnsanların geneli böyle değil mi?"

 

Biraz düşündüm, bu durum sadece buraya özgü mü?

 

"Evet, haklısın galiba, herkes menfaatince insan."

 

"Ela!"

 

Buradaki imayı sevmedim. Teyzeme baktım bana acıdığını gördüm.

 

"Ne zaman hayata döneceksin?"

 

"Hayattayım teyze."

 

"Ondan bahsetmiyorum. Yani ben"

 

"Hikâyenin sonuna kadar dinle teyze, ondan sonra bu soruyu tekrar sor ama kendine."

 

Tarçına tasmasını taktım.

 

"Geliyor musun?"

 

"Evet."

 

Günlük olağan yürüyüşlerine teyzemi de kattık, Göl kenarına doğru yürümeye başladık. Göl kenarında biraz oturduktan sonra toprak yollara girdik. Bu yolda biraz ürperdim. Tarçında cinayetin olduğu tarafa doğru bakıp biraz bekledi, sonra tekrar yürümeye başladı.

 

"Cinayet buralarda işlenmiş."

 

"İlerideki bahçede."

 

"Onu nasıl buldun?"

 

"Tarçın buldu ben değil."

 

Teyzeme nereden duyduğunu sormama bile gerek yoktu. Belli ki konu komşuyla baya muhabbeti olmuş. Eve döndüğümüzde komşumuz Halime Hanım kapıda bizi bekliyordu.

 

"Hoş geldiniz Güneş Hanım, ben de sizi bekliyordum."

 

 Kadına baktım, içindeki merak gözlerine yansıyordu. Kafamla selam verip tarçını kulübesinin oraya bağladım. Eve girip salona geçtim. Karşımda siyah televizyon ünitesindeki LCD televizyonu bugüne kadar hiç açmamıştım. Kırmızı köşe takımıma uzandım. Televizyonun sol tarafında yemek masam vardı, orada da yemek yememiştim. O masa kaplumbağalarımındı. İsimleri pıytır ve çılgın, Zeynep onları doğum günümde almış isimlerinde kendi koymuştu. Kalkıp yemlerini verdim, tekrar uzandım. Dışarıdan teyzem ve Halime Hanımın sesleri geliyordu.

 

"Demek yeğeniniz. Pek sessiz kızcağız, bir derdi var ama anlatmıyor."

 

"Öyledir"

 

"Diyorlar ki, kocasını ve çocuğunu trafik kazasında kaybetmiş?"

 

Teyzem bir kahkaha attı;

 

"Hay Allah, yok öyle bir şey. Ela hiç evlenmedi."

 

"Öylemi, kusura bakmayın Güneş Hanım milletin ağzı torba değil ki büzesin."

 

"Evet, öyle."

 

Daha fazla dayanamadım, kalktım odama geçtim. Aslında bir yandan da iyi oldu. En azından hakkımda söylenen tevatürlerin birinden kurtuldum. Gerçi kesin yeni birini bulacaklar.

Yatağıma uzandım, gözlerimi kapattım, karşımda sen, ben sana aktım...

 

font-family:"Times New Roman","serif";mso-bidi-font-family:Calibri;}