Araba kullanmayalı çok uzun zaman olmuştu. Fazla hız yapmadan sağ şeritten yavaş yavaş gidiyorum. Teyzem kafasını cama yaslamış, düşüncelere dalmış. Benimde aklımın yarısı Zeynep’te diğer yarısı komutanda, gözüm ise yolda. Ama asıl düşünmem gereken Teyzemin tedavisi. Bir kez daha gücüm yok demişti. Saçlarım dökülmesin istiyorum demişti. Ölürken güzel olmak istiyorum demişti. En kötüsü de bu cümleleri ne kadar içten söylemişti. Çocuklarından eşinden ayrılıp, benim yanımda ölmek istemişti. Tıpkı Zeynep gibi o da Ela nasılsa güçlüdür kaldırır diye düşünmüştü herhalde. Oysa onca yaşananlara rağmen hala ayaktaysam, bu benim değil yaşananların gücüydü.

 Yağmur damlaları arabanın camına vurup aşağıya süzülürken, kendi kıyılarımı düşündüm. Dalgaların üzerimden köpüklü sularla götürdüklerini, her vuruşunda beni sürekli eksilttiği, incelttiği, geriye sadece deniz kabukları bıraktığı kıyılarımı… Şimdi elimdeki son deniz kabuğunu da benden geri istiyor. Arabanın camını açıp derin bir nefes aldım. Yağmurun kokusunu içime çektim. Teyzeme baktım, hala aynı yerdeydi, çocuklarının yanında…

“ Dalgınsın teyze…”

“Yağmuru izliyorum. Ne güzel yağıyor değil mi?”

“Evet. Sanki hayatın bütün pisliklerini yıkar gibi. Ne dersin arındırabilir mi?”

“Her gün bıkmadan usanmadan yağması lazım… Yine bir batıran oldukça arınmaz yoksa…”

“Haklısın… Şu ilerideki dinlenme tesislerinde mola verelim mi? Çay içeriz.”

“Tamam kızım.”

 Teyzem kabul edince sinyalimi verip, hızımı düşürdüm, sağ şeride geçtim. Aklımdan Ayşegül’ü aramak geçiyordu. Kasabada kaldığım süre boyunca birkaç kez onunla görüşmüş, birkaç kez de dayanamayıp Esra’yı aramıştım. Diğerlerini resmen reddetmiştim… Ya da onlar beni reddetmişti. Teyzeme içeriye geçip çay söylemesini, hemen geleceğimi söyledim. Her ay düzenli olarak sadece sabit ücretini ödediğim telefonumu çıkarıp açtım. Ayşegül’ü aradım.

“Canım, sensin değil mi? Ela, rüyamı bu?”

“Hayır rüya değil, benim. Nasılsın?”

“Şu an çok iyi ve aşırı şaşkınım.”

“İyi o zaman biraz daha şaşır. Dönüyorum yoldayım…”

Telefonu kısa süre kulağımdan uzaklaştırmak zorunda kaldım.

“Şaka yapıyorsun? Ela ciddi misin? İnanamıyorum yaa!”

“Evet canım İstanbul’a 120 km. kaldı.”

“Sonunda, çok şükür bekliyorum. Ela dört gözle bekliyorum.”

“Tamam canım, şimdi kapatıyorum. İstanbul’a gelince ararım seni.”

“Tamam canım görüşürüz.”

Telefonu kapatıp Teyzemin yanına geçtim. Açık bir çay söyleyip arkama yaslandım.

“Ela bunu benim için yapıyor olman çok güzel de…”

“Senin için değil, kendim için yapıyorum.”

“Öyle olsun kızım.”

“Aç mısın? Bir şeyler söyleyelim mi?”

“Hayır sen?”

“Hayır.”

 Çaylarımızı içip kalktık. Teyzem tuvalete gidince, arabanın deposunu doldurdum. Market girip ödemeyi yaptım. Gözüm eski bir dosta takıldı. Bir paket Malbora Light alıp, dışarıya çıktım ve yaktım. Dumanını ciğerlerime çekerken, eski dostun tadını ne kadar özlediğimi düşündüm. O bana darılmış her halde, çeker çekmez başımı fena döndürdü ama kısa sürede barıştık. Teyzem geldi. Arabaya bindik ve yola koyulduk.

“Sigara kokuyorsun?”

“Evet, eski bir alışkanlık.”

“Ne kadar eski?”

“Bir yıl önce bırakmıştım.”

“Anladım.”

 Teyzem radyoyu kurcalarken ben de göz ucuyla onu izliyordum. Eski nostaljik şarkıların olduğu kanalı bulup arakasına yaslandı ve yağmuru izlemeye koyuldu. Dışarıda yağmur, radyoda Türk Sanat Müziği, kaygan yollarda hiç iç açıcı olmuyordu. Radyodaki sanatçı coştukça, yol daha bir çekilmez oluyor, bu işkenceye daha fazla dayanamayacağımı anlayıp gaza yükleniyorum. Bir ara ibre 180 km. gösterince yavaş yavaş ayağımı gazdan çektim. Teyzem hiçbir şeyin farkında değildi. Eminim kendini yırtan bu kadını da dinlemiyordu. Hızımı düşürüp 100 km. sabitledim. Telefon çalınca bulup açtım ama konuşmadım.

“Ayşegül bekle…”

 Karşı şeritten gelen kamyonet, zikzaklar çizerek, benim üzerime doğru geliyordu. Selektör yaptım ama şoför pek oralı olmadı. Kornaya bastım, baktım üzerime gelmeye devam ediyor tüm gücümle frene bastım. Sonrası mı? Yoktu…

 

Sana söylemiştim teyze, Zeynep çok güzel dans ederdi…

 

 

 

Bu karanlıkta korkmak gibi bir şey değil,

Bu karanlıktan korkup, ,içinde hapis olmak,

Bu kuyudaki Yusuf gibi korkularınla yoldaş olmak,

Bu ayrılığın bilincinde aşka koşmak…