Mezuniyet balosunun heyecanından çok, ayrılığın yaklaşması canımı yakıyordu. Zeynep baloda dans gösterisi yapacağı için mutluydu. Baloya henüz bir hafta vardı. Geldiğimiz günden bu zamana kadar neler yaşamış, neler atlatmıştık. İki kavga arasında kalmış, fena halde dayak yemiş hastaneden birbirimize sarılarak çıktık. Hocamı dövüp disipline düşmem ayrı bir olay, aç kaldığımızda Madamın evinin kapısını az mı çaldık. Sisli havalarda yönümüzü bulmak için pusula aldık ama kullanmadık. Sarhoş olup aynı klozetin içine kusup banyoda uyuya kalmıştık. Vizelerde, finallerde birlikte çalışıp kavga ettikten sonra odalarımıza ayrılıp küsmüş, sonra da her defasında telefonla mesaj atıp birbirimizden özür dilerdik. Yurttaki diğer oda arkadaşımız Ayşegül de arada bize katılırdı. Madam, Ayşegül, Zeynep ve ben bir olur evde sabahlara kadar dans ederdik. Zeynep ve ben aynı çocuktan hoşlanmıştık, ama çocuk Ayşegül'ü tercih etti. Ayşegül'ün zaten sevgilisi olduğu için yüz vermemişti.
Hiç sevememiştim Ankara'yı. Daha doğrusu kışını, sisini, buzunu, insanın işine işleyen ayazını. Resmiyet sinmiş, her an kavgaya hazır sokakları beni cezbetmiyordu. Ama Zeynep çok severdi. Yağmurda dolaşıp, ceplerine iç çamaşırlarına kadar ıslanmayı seven romantik tiplerdendi. Adana'yla kıyasladığı için Anakara ona kozmopolitan bir şehir gibi gelirdi. Bir de İstanbul'u görse ne düşünürdü acaba.
Mezuniyet balosu Zeynep'in dans gösterisi ile çok güzel geçti. Danslar edildi, sohbetler ,müzik alkol gece bu şekilde geçti ve bitti.
Eve geldiğimizde ikimizde konuşmadan odalara geçip yattık. O uyudu mu bilmem ama beni bir türlü uyku tutmuyordu. Avukat olmuştum, aileme kavuşacaktım ama şu ayrıIık var ya işte o uyutmuyor. Aç olduğum halde ağzımın tadı yokmuş gibiydim.
Kep atma törenine babamda gelmişti. Kısa zamanda toparlandık. Madamla vedalaşırken kendimi tutamamıştım.
"Beni unutmayın kızlar, sık sık arayın iyi olduğunuz bileyim. Ankara'ya geldiğinizde kesinlikle bana uğrayın." Boynumuza sarılıp çocuk gibi ağlamıştı.
Ankara'yı hiç bir zaman çok sevmemiştim ama şimdi ayrılmak içimi acıtıyordu. Ağlaya ağlaya Aştiye gittik. Zeynep'in otobüsü bizimkinden önce kalkıyordu. O zamana kadar hiç konuşmadık. Sanki konuşmayınca ayrılmayacaktık. Ama otobüs perona yaklaşınca içimden bir şeylerin kırıldığını hissettim. Zeynep'e sımsıkı sarıldım, bırakmak istemedim. Onu bu otobüsün götürmesini, uzaklaştırmasını izlemek istemedim.
"Ayrılmak yok Ela, ayrılık yok."
"Ama arada mesafe var."
"Mesafeler bizim dışımız da, içimiz de değil."
Otobüse bindi, koltuğuna oturdu, bana camadan el sallayınca dayanamadım otobüse atladım.
"İstanbul' Zeynep İstanbul'a gidelim. Bizlerde büyük şehirde büyük insanlar olalım."
Muavin araya girip;
"Otobüs hareket etmek üzere bayan, inecekseniz inin.."
"Ne dersin Zeynep?"
"Sen gidersen ben de gelirim."
Otobüsten inip uzaklaşmasını bekledim. İçimde yeniden yeşeren umutla;
"Haydi, baba gidelim" dedim.
...
Muğla'ya döndüğümüzde annem ikizler beni dışarda karşıladılar. Taksiden iner inmez anneme koştum.
"Benim sarıkızım gelmiş."
"Anne ya ne o inek adı gibi…"
İkizler kahkahayla birlikte üzerime atıldılar. Sımsıkı sarıldım kardeşlerime. Ne kadar da büyümüşler..
Benim yanımda sakın topuklu ayakkabı giymeyin, bozuşuruz haa..
Bu kadar muhabbet yeter, haydi bakalım sofraya.
Vay zeytinyağlı sarma, süper valla haydi çok açım hemen yiyelim.
Ellerimizi yıkayıp masaya oturduk. Hem yemeklerimizi yedik, hem de hasret giderdik. Ankarayı anlattım onlara. Madamı, Nazmi Hocayı, patronum Semiha Hanımı ve Zeynepi..
Zeynepi davet etsene kızım, tatil yaparlar.
Olabilir aslında anne, arayayım.
Valla hanım o zaman da söyledim. Zeynep çok hanım kız, Madam da çok iyi insan. Kızımın seçimlerinden dolayı gurur duydum. Madamı da çağır kızım. Çok emeği var sende.
Bu Madam Rum mu?
Hayır, anne, asıl adı Melike ama biz ona Madam diyoruz.
Anladım, şu onun anne yemekleri benimkiler kadar güzel miydi peki?
Olur mu annecik, seninkilerin tadı çok başka..
Annem Madamı biraz kıskanmışa benziyordu. Yemekten sonra ikizlere odaya geçip biraz muhabbet ettik. İkisinin de erkek arkadaşı varmış. Büyümüşlerde erkek arkadaş edinmişler.
Gece üçümüz birlikte yatalım mı abla?
Yatalım Evracığım.
Kızlar yere yatak yaparken bende Zeynepi aradım.
Alo Zeynep!
Canım nasılsın?
İyim canım aile saadeti yaşıyorum. Sen?
Aynen bende de durum farklı değil.
Baksana annem seni ve aileni bize davet ediyor. Hem tatil yaparsınız hem de şu İstanbul meselesini konuşuruz.
Olabilir aslında bizimkilerle konuşuyum haber veriyim.
Tamam canım.
Ela !
Efendim?
Uyurken dikkate et ,yataktan düşme..
Yerde yatacağım.
Sağlama aldın yani.
Evet.
Kapattıktan sonra, gözümde canlandı o sahneler. Yurtta ilk zamanlar neredeyse her gece yataktan düşmüştüm. Zeynep uyku sersemi az mı kaldırıp yatırdı yerime.
Zeynepten haber geldi iki hafta sonra geleceğiz dedi.
Babam bunun üzerine;
Kızlar Onlar gelene kadar Afyona gidelim iki gün kalalım. Oradan Ermeneke geçeriz iki günde orada kalırız dedi.
Niye iki gün kalacağız Ermenekte beş altı gün kalalım.
Olur, Hatun sen iste. O zaman bir haftada Afyon da kalırız.
Karar verilmişti. Afyon da üç, Ermenek de 4 gün kalacaktık. Kadının fendi yine erkeği yendi.
Afyona gittiğimiz de babamın otelde kiraladığı devre mülk fena değildi ama beş kişilik aile için biraz küçüktü. Afyon il olmasına rağmen biraz küçük bir şehirdi. Gezilecek yeri pek yoktu. Annemle babam anıt parkta otururken biz ikizlerle kafeler caddesinde biraz dolaştık. Bir kafe de oturup milkshake içtik. Sonra babamlarla buluşup Afiumya gittik. Biraz alışveriş yaptık, İkbal tesislerinde yemeğimiz yiyip, otelimize geçtik. Sonraki gün otelden çıkmadık. Kaplıca suyunun tadını çıkardık, cilt maskelerimizi yaptırdık, bir de üzerine masaj yaptırınca kuşlar gibi uyumuşum. Son gün dışarda kahvaltıdan sonra Özdilek de alışveriş yaptık. Babamın memleketinde gezilecek yer kalmamıştı, Afyon kalesi hariç. Umarım kimsenin aklına gelmez, yoksa o 625 basamağı kim çıkacak.
Tabi ki biz çıktık...
...
Ermenek yolunda etrafa bakmaktan gözümü alamıyordum. Taşkentti geçtikten sonra yolların kenarlarındaki uçurumlar dik virajlar beni korkutuyordu. Allahtan sağ salim Kışlaya gittik. Dayım köy meydanında açtığı bakkal dükkânında oturuyordu. Bakkala girdim;
Bir sakız alabilir miyim ?dedim.
Yüzüme baktı biraz duraksadı. Sonra da,
Avukat Hanım gelmiş deyip sandalyesinden kalktı. Sarıldım dayıma.
Fakirhanemiz şenlendi dedi. Sonra dışarıya çıktık. Önce ikizlere sarıldı, babamla tokalaşıp sarıldılar, anneme döndü. Gözlerindeki hasret beni çok etkilemişti. Dayımı çok severdim. Her yaşa uyardı. Annemle birbirlerine çok benzerlerdi. Anneme öyle bir sarıldı ki, kardeşlik böyle bir şeydi. Araya ne kadar mesafe girerse girsin, ne kadar zaman geçerse geçsin, kalınan yerden devam edebilmekti.
İkizleri kollarına takıp, yokuş yukarıya çıkmaya başladık. İki katlı toprak ev tıpkı anneannem gibi yaşlanmıştı. Alt katta anneannem üst katta dayımlar oturuyordu. Anneannemin evine girdik, iki odası vardı. Oturduğu odada yer de kilim kenarlarda minderler vardı. Duvarda geyikli duvar halısı, duvardaki anneannemin kıyafetleri olan bölmenin önünde çiçekli bir kumaş asılıydı. Anneannem köşede oturmuş dışarıya bakıyordu. Bizim geldiğimizi görünce ayaklanmaya çalışmış ama kalkamamış oturduğu yerden gözleri kapıda bizi bekliyordu. Sağ tarafı felçli olduğu için çok hareket edemiyor, sadece tuvalet ihtiyaçları için kalkabiliyordu. Onun burada tek başına kalması canımı sıkmıştı ama anneannem inatçı olduğu için kendi çıkmıyordu. Zaten dayımın eşiyle anlaşamazdı.
Elini öptükten sonra bizimle birlikte yukarıya çıkardık. Merdiven olmadığı için yan taraftaki yokuştan dayım sırtında çıkarmıştı. Yengemle, dayımın oğlu Mustafa ve kızı Ayşe ile sarıldıktan sonra sofra kurulmaya başlandı. Burasıda iki odalıydı. Tuvalet dışarda banyo odanın içindeydi. Kapının önünde dam vardı. Çocukken bir kez gelmiştik ve gece damda yatmıştık. Yıldızlar yorganımızdı, ay ışığını seyrederdik.
...
Kahvaltıdan sonra dayım tutturdu avukat hanıma tarla çapalatacağım diye
Ayşe;
Eline yakışmaz onun.
Yengem;
Kızı rahat bırak, bakma sen dayına kızım.
Sorun değil, sekiz yaşındayken kovalarla su taşımış şeftali ağaçlarını sulamıştım. Şimdi de çapa yaparım ama o şeftaliden isterim.
Daha zamanı değil, olunca söz gönderelim sana.
Ailenin gururu olmak ne güzel bir şeydi. Avukat olduğum için dayım ve anneannem bana ayrı ilgi gösteriyorlardı.
Dayı daha uzak mı bu tarla?
Çok değil. Hatırlamıyor musun?
Biraz. İki tane tarla vardı. Biri Hasan Bağı, diğeri Emiye Bucağıydı galiba. Hangisine gidiyoruz?
Emiye bucağına.
Hatırladığım kadarıyla uzak olan oydu.
Yürüyüş yapmış oluruz, olmaz mı?
Olur tabi...
Önceki geldiğinizde kızlar siz çok küçüktünüz. Ablanızı eşeğe bindirip götürmüştük.
Aaa eşeğe mi bindin?
Evet. Dayımların beyaz bir eşeği vardı. Sahi ne oldu dayı o eşeğe?
Yaşlıydı zaten öldü.
Annem anneannemle kalmıştı. Biz de tarlaya sonunda ulaştık. Babam, ben ve kızlar yorulunca bir ağacın gölgesine oturduk. Dayım, yengem, Ayşe ve Mustafa tarlada çalışmaya başladı. Alışıktılar her halde, biz sıcakta yürümekten bitkin bir haldeydik. Biraz dinlendikten sonra çapayı elime aldım.
Dayı nasıl yapacağız?
Bırak onu da gel yanıma.
Dayımın yanına gittim. On dört yıl önce suladığım şeftali ağacı kocaman olmuş. Dalından sebze topladık. Kiraz ağacına çıktım uzun süre inmedim. Kulağıma küpe yapmayı da ihmal etmedim. Telefon çalınca ağaçta açtım.
Alo Zeynep!
Canım ne yapıyorsun?
Kiraz ağacındayım canım, sen nasılsın?
Ooh benim yerime de ye.
Zeynep burası bir harika kesinlikle senin de görmen lazım. Zaten şu işleri bir halledelim. Getireceğim seni de.
Bende onu söyleyecektim. Şu konuşmayı bir an önce yapsak. Ben çok sıkılıyorum.
Valla ne yalan söyleyeyim, geziyorum, tozuyorum ama sensiz tadı çıkmıyor Zeynep.
Sence sizinkiler ne diyecek?
Bilmiyorum, biraz sorun olabilir belki ama hallederiz her halde? Ya senin annen, O nasıl karşılar?
Bilmiyorum. Ya Ela bir şekilde halledelim ne olur.
Elimizden geleni yapacağız.
Tamam, canım görüşürüz.
Ermenekte bir kaç gün daha kalıp Muğlaya doğru yola çıktık. Yollar düzelince arabayı ben kullandım. Babam yanımda uyuyor, annem pencereden dışarıya bakıyor, kızlarda ellerinde telefon ha bire mesajlaşıyorlardı. Sessiz sedasız Milasa girdik. Eve gelince odama geçip kendimi yatağıma attım. Bundan sonra ki bir hafta nasıl geçecekti.
font-family:"Times New Roman","serif";mso-bidi-font-family:Calibri;}