Peki, Ela normal mi bu? Yani yıllarca kimseyle arkadaşlık yapmaman, sonra da Zeynep için yaptıkların? Kafam karıştı, böyle arkadaşlıklar var mı hala?

Şems yoldaşını bulmak için Bağdatta bir zaviyede sabırla bekledi. Sonra haber geldi, bu gidişin dönüşü yol denildi ama Şems vazgeçmedi. Konyaya Mevlanasına gitti. Ankaraya giderken hayatımda bir değişiklik olacağını biliyordum ama bu kadar güzelleşeceğini düşünmemiştim.

Anlıyorum kuzum ama anlamak istemiyorum. Sırf bu yüzden kendine yıllarca acı çektirmeni kabullenemiyorum.

Daha dur teyze, hikâyenin en cafcaflı kısmındayız. Bu günlük bu kadar yeter, iyi geceler sana.

İyi geceler kızım.

Tarçını alıp odama geçtim. Bazı geceler yalnız yatamıyorum. Böyle durumlarda Tarçının benimle yatmasına izin veriyorum. Tarçın yatağın ucuna kıvrıldı, bende uzanıp kendimi Ermenekte damda uyurken hayal ettim. Yıldızlara bakmayalı çok uzun zaman olmuştu...

 

Sabah erkenden kalktım. Duşumu alıp bahçeye çıktım. Teyzem evde yoktu. Muhtemelen fırına ekmek almaya gitmiştir. Tarçını kulübesine bağlayıp, kahvaltıyı hazırlamaya başladım. Biraz sonra teyzem geldi. Bahçeye oturdu. Yüzünden düşen bin parçaydı.

"Hayırdır teyze?"

"Keşke hayır olsa kızım."

"Ne oldu?"

"Şehit varmış. Hakkâri de görev yapıyormuş. Allah ailesine sabır versin. Karısı hamileymiş."

 Ne kahvaltı yapacak halim kaldı, ne de tek söz edecek... Sandalyeye yığılıp kaldım. Bu vatanın çocukları teker teker şehit olurken, nasıl oluyor da rahat uyuyabiliyoruz? Şimdi bu kasaba şehidi için ağlayacak, her yer bayraklarla donatılacak, haberlere iki dakikalık konu olacak, yarın hayat normale dönecek. Oysa şehit hepimizin şehidi değil mi?

"Cenazesi ne zaman kalkacakmış?"

"İkindi namazında kaldırılacakmış."

"Nasıl olmuş, çatışma mı?"

"Mayına basmışlar, iki asker şehit olmuş. Diğeri de Amasyalıymış."

Aklımdan Komutan geçti birden. Nasıldı acaba?

 

Şehidin evinde yangın vardı. Annesi, babası, kardeşi ve bütün kasaba halkı şehidine ağlıyordu. Çevre İl, ilçe ve kasabadan gelenler, milletvekilleri, bakanlar, vali, kaymakam ve gazeteciler buradaydı. Bir kaç saat sonra hepsi gidecek ama bu evde yangın hiç sönmeyecekti.

Teyzem yanımda ağlıyordu. Bense komutanı görürüm umuduyla etrafa bakıyordum. Tören bittiğinde cenaze mezarlığa doğru elden ele taşındı. Karısı ambulansla hastaneden getirilmiş, tekrar hastaneye gönderildi. Bir kaç saatliğine de olsa herkes tek yürekti

Akşam tarçını alıp göl kenarına doğru yürüdüm. Teyzem cenaze evindeydi. Ben daha fazla dayanamadığım için erken kalktım. Göl kenarında Onu gördüm.

"Merhaba."

"Merhaba."

"Kötü görünüyorsun."

"Seni buradan göle bakarken çok görmüştüm. Ne düşündüğünü, ne gördüğünü merak ederdim. Meğer insanı dinlendiriyormuş burası."

(...)

"Biz burada rahat rahat askerlik yaparken, doğudan gelen şehit haberleri vicdanımı sızlatıyor. Kendimi suçlu hissediyorum. Yattığım yataktan, yediğim yemekten iğreniyorum."

"Bunun için kendin suçlama. Eminim orada onların yerinde sende olsaydın herkes için elinden geleni yapardın. Bunun seçimini sen yapmıyorsun ki! "

"Böyle mi düşünüyorsun gerçekten?"

"Evet."

"Böyle durumlarda sen ne yaparsın? Yani içindekileri anlatamadığında..."

"Susarım. Gözlerimi kapatır en çok özlediğimi düşünürüm. Sonra ben yine susarım, O konuşur..."

"Kalbinde ki kişi mi?"

"Evet."

"Kim olduğunu, nasıl kaybettiğini bilmiyorum ama gidişiyle seni buraya sürgüne gönderdiğini gözlerinden okuyorum."

(...)

Sustuk, gözlerimizi kapattık. Bu kez onu düşündüm. Keşke içindeki acıyı alabilseydim.

font-family:"Times New Roman","serif";mso-bidi-font-family:Calibri;}