Muhtar Nihat Dayıoğlu yılların muhtarı yetmiş yaşlarında. Mahallede tanımadığı bilmediği yok. Kaç dönemdir muhtar seçilmekte ki mahallelinin sevgisini kazanmış.
Kasabı da muhtarı da sevilen kişilikler.
Kasap dükkânın önünde birkaç kedi. Kapı açılır açılmaz içeriye bakıyorlar. Alışmış kediler, alıştırmış kasap ağabeyleri. Sıyırma et, kemik, ciğer…
Sıcaktan bir köpek ağır adımlarla kasabın önündeki ağacın altına uzandı.
Kasabın kapısında bekleyen köpekler sıcakta ağaç altına uzanan köpeği hiç umursamadılar. Oysa kediler ve köpekler hiç geçinemezdi fakat onlar kasabın kendilerine vereceği et için birbirlerini umursamadan bekliyorlardı.
Kasap Bekir’in dükkânı, apartman altı. Sağ tarafından apartman altı boş bir dükkân sol tarafında etli ekmekçi, onun bir dükkân ilerisinde Altunkalem Mahalle Muhtarlığı ve mahallenin muhtarı kapının önünde gelip giden mahalleli ile sohbet etmekte. Evlerine götürülen ve ulaşılmayan, mektupları, tebligatları tanıdığı ve bildiği mahalleliye vermekte. Bir elinde de Akşehir’in çok okunan gazetesi: Pervasız var. Muhtar Pervasız Gazetesi okumakta. Bu arada Muhtar yine yoldan geçen birisini çağırıyor, her daim de çayı hazırdır, muhabbeti, mahalleliye gösterdiği güler yüzü ve sohbeti. Yine bir mahalleli ile konuşuyor. Ben kendisini mahallemizin muhtarı olduğu için tanırım, kasabı da yıllar öncesinden.
Ne diyordum? Kasap Bekir’i anlatıyordum. Kasap dükkanının kapısında tül vardır, sinekler girmesin diye asılıdır.
Hava o kadar sıcaktır ki sineklik hiç mi kıpırdamaz. Asıldığı gibi kalmıştır. Kedilerse kapıdan, köpekse yattığı çam ağacının altından bakar. Havada küçücük dahi olsa bir esinti yoktur.
Sıcak Akşehir’de kendisine hissettirmiştir.
Sıcaktan ağaçlar, insanlar adeta bitap düşmüştür.
Yine ileride etin kokusunu alan açlıktan kaburga kemikleri sayılan bir köpek kasabın dükkanına bakarak geçer.
Neden sonra kasap sorar:
-Müdür Bey siz ne alacaktınız?
-Yarım kilo kıyma! derim.
-Her zaman ki gibi mi? diye sorar.
-Evet! derim. Kasap bilir artık, yarım kilo et az yağlı olarak kıyma makinesinden çekilmeye başlar.
Kasabı geçerim.
Kasabın yanında etli ekmekçi vardır. Genç pideciler. Etli ekmek yaparlar. Yağlı, haşhaşlı ekmek yaparlar. Cumartesi günleri herse tencerelerini fırına atarlar ki Pazar günleri sabahtan müşterilerine hazır olarak sunarlar. Sabaha kadar fırını beklerler, herselerin suyu çekilmesin, yanmasın, iyice pişsin diye adete herse nöbetindedirler.
Şimdi sıcakta etli ekmek mi yenir? Dediğinizi duyar gibiyim. Etli ekmek milli pidemiz! Sıcakta da yenir soğukta da. Pidecinin önünde üç dört masa, sandalyeler. Yakınlarda inşaat var ki inşaat ustaları masaları doldurmuşlar. Pideler yapılmış, üç masanın üçü de dolu. On kadar inşaat çalışanı, soğan kestirmişler, ayranlar derken bir yandan muhabbet de ediyorlar.
Pidecinin yanında Altunkalem Muhtarlığı tabelası yazan bir dükkân. Muhtar dükkânın önüne sandalyeyi atmış Pervasız Gazetesi okumakta.
Beni görür görmez:
-Müdürüm bu günkü yazını çok beğendim. Akşehirlileri bizi, bizleri anlatan harika yazılar yazıyorsunuz. Tüm yazılarınızı beğenerek okuyorum, diyor.
-Teşekkür ederim, elimizden geldiği kadar yazıyorum, diyorum.
-Müdürüm çay içelim. Diyor,
-Sağ olun!
Kasap Bekir dükkânın önündeki kediler ile köpeği kovaladı,
Biraz ilerde dört yol ağzında bekleyen karpuzcudan bir karpuz aldım,
Elimde yarım kilo kıyma ile evime doğru yürüdüm