Bir yıl daha geçip gidiyor ömrümüzden. Dünya döndükçe, insanlar yer değiştiriyordu. Kimi ebediyete göçerken, kimi hayata gözlerini açıyordu.

Dünya telaşesi birinde biterken diğerinde başlıyordu.  Çilem bitse diyordu çoğu ihtiyarlar.  Çilem bitse de veda etsem dercesine gözünü semaya dikiyordu.  Bir asra yakın ömürde kim bilir neler yaşamıştır!

Günahıyla sevabıyla yaşayan insanlardık. Yaşlanınca bunun farkına varıyorduk.  Ağaçtan bir bastonun günü geldiğinde, omuz omuza yürüyeceğimiz bir dostumuz olacağını nerden bilebilirdik! içinde kaybolduğumuz bir paltonun yalnızlığımızda sarılacağımız bir eş, bir arkadaş ya da sıcaklığını hissettiğimiz bir yoldaş olacağını nerden bilebilirdik! Her sene yaşlanıyor ve kalabalığın bizden nasıl uzaklaştığını görebiliyorduk. Babaya düşkün kızlar, anneye kıyamayan oğullar bile vakti gelince terk edebiliyorlardı.  Terk edildikçe, içinde üşüdüğü paltoya daha da sıkı sarılıyordu insan.    El bebek gül bebek büyüttüğü, incinir korkusuyla kıyamadığı hala da kokusuna doyamadığı evlat bile terk ediyordu ana ve babayı.  Demesi zor ama; en çok da kıymet bildikleri üzüyordu insanı.  Bir baba hayatın tüm zorluklarına göğüs gerer de, bir evladın hayırsızlığı içten içe kahreder onu.

***

Yeni bir yıla daha yaklaşıyorduk. Sonbaharın ilk ayı Bitmek üzere.. Çiçeklerin vedası, Leyleklerin göçüyle başlarmış. Yazı toparlayıp raflara kaldırırken, sonbahar sofrasını sermeye başlamıştık. Sonbaharın birinci bölümü bitiyor, ikinci bölümünde bizi nelerin beklediğini bilmiyorduk. Sonbahara alışmadı insan! Güz sancısıyla kıvranıp, Çetin bir kış da doğururdu Çilesini! Açıkçası insan yarın ne yaşayacağını bilemez. Bugünün demine düşmüş Zaman tarafından yudumlanıyordu ömür dediğin.  Zamanı durduramazdık. Zamanı durdurma imkanı olsaydı ya da geriye dönme şansı; işte o vakit çok şeyi değiştirmek için çaba sarf ederdi insan. İmkansızdı, olanağı yoktu bunun. Sorsan herkes keşke dediği o güne dönmek isterdi.  Keşke, pişmanlık ya da suçluluk duygusu. Masum olduğumuz hayatta bir keşkenin suçlusu olduk.

Sonbaharın kalabalığında bir nefes ısınırken, yalnızlığa çekildiğimizde paltomuzda üşür olduk. Tükenmiş bir nefesin yokluğu içinde Sarıldığımız paltonun sıcaklığını arar olmuştuk.  Oysa daha kış başlamamış yapraklar yeni dökülüyordu.  Ağaçlar üstünü soyununca bağrında sakladığı kuş yuvaları ortaya çıkıyordu. Terk edilmiş yuvalar yıkıma uğruyordu esen bir rüzgarla. Giyindiği paltoda üşüyordu insan. Çünkü sıcacık bir yarını dünde bırakmış bugününde sıkışıp kalmıştı. Yarın bizi ne bekler bilemem. Bazı şeyleri değiştiremezsiniz. Zaman akıp giderken çocukluğunuza dönseniz de yine olduğunuz yerdesiniz. Kocaman bir silgi verseler, geçmişe dönme imkanı sağlasalar, bugün geçmişe dair telafi etmek istediğimiz ne varsa silmeye başlarız. Yüreğimizi kanatan şeyleri ya da canımızı acıtan ne varsa! Kabullenmek gerek; bu imkan olsa da kafanızın içinde, bir yerde orada takılıdır o sildim dediğiniz şeyler. Hayatınızdan ne kadar silerseniz silin kafanızdan silemezsiniz. Onu siz var edersiniz düşündükçe. Unuttum dedikçe hatırlarsınız.  Geçmiş insanı geleceğe hazırlar. Geçmiş, insanın kötülük gördüğü, iyi bir öğretmendir aslında.

***

En çok da babalar üşür paltosunda. Her baba sahip olduğu aileye iyi bir hayat sunmak ister. Omuzlarında geçim küfesi; içinde umut, ekmek ve gelecek vardır. Beline kadar inen ip canını acıtsa da bunu umursamıyor bir fedakarlığın peşinde.

Öyle bir dönemdeyiz, borçla çarkı döndürmeye çalışıyorduk. Bu çark dönmeli, çark dönmese geçim olmaz.

Her babanın amacı evladını iyi yetiştirmektir.

Fedakardır baba. Kendinden verir evladına. Bir ciğerinden, bir gözünden bir de yüreğinden verir.  Cefakârdır baba, bir kuru soğanla karnını doyurur da ailesinin açlığına tahammül etmez. Cefa, yüreğe nakış nakış işlense de; bir ömür kimseye muhtaç olmadan, kendi yağında kavrulup geçimini sağlamaya çalışan babalar tanıdım. Onların alnından düşen her ter damlasını, yutmaktan utanırdı toprak.  Umudu yüreğinde taşıyıp; Gözleriyle yansıtırlardı baktıkları dünyaya!

***

Kimseye muhtaç olmadan umutla yaşamaktır hayat. Bir bayrak gibidir Umut. Babadan oğula anadan kıza geçecek bir bayrak. Aile bu bayrağı düşürmemeli.  Bu bayrağı ayakta tutacak olan ise güven, sadakat ve ahlak. İyi bir evlat yetiştirmek için gösterilen çabalar verilen mücadeleler boşa değildir. Her çocuk ailesini temsil eder. Sizde nasıl temsil edilmek istiyorsanız çocuğunuzu öyle yetiştirin. Paltonuzda ne kadar üşürseniz üşüyün, cebinizdeki umutlarla ısının.. Bugüne şükür, geçmişe teşekkür et. Hala başınız dikse, hala hayaller kuruyorsanız, hala umutluysanız;

Korkmayın!

        ***

 Babaya Dair...

Babanız yanınızda değilse, gece gibisiniz. Bütün yıldızlara sahip aydan yoksun. Aydan yoksun gecelerin bir anlamı var mı? Babanız yoksa yarımsınız. Tamamlanmamış; bir şeylerin eksikliğini yaşarsınız, eksiler birikir hayatınızda. O eksilerin içinde bölünür hatalarımızdan toplanırsınız. Belki beni hiç sevmedi dersiniz, belki ona hiç kıymet vermediniz, belki nefret ettiniz hayatınıza karışmasını istemediniz. oysa o bir dostunuz bir arkadaşınızdır.

Bir gün evladı tarafından anlaşılmak ister. Kızar, küser ama yine de sizin tarafınızdan anlaşılmak ister.

Babam beni bir anlasa dediğiniz günler, babamı şimdi daha iyi anlıyorum dediğiniz günlere dönmüşse;

Sen de bir baba olmuşsun demektir!

Babanız hala sağ ise Onu anlayın, ona sarılın. Öyle bir sarılın ki Paltosunda üşümesin adam...

Çünkü ben, Ailesinin mutluluğu için paltosunu bile satan babalar gördüm!