“Her çiftçi takdiri hak eder!”

Bana bir masal anlat dedi çocuk, gözleri hüzün dolu adama. Çocuk işte, bir yerden duymuş sanki. Arkadaşlarından biri demiştir belki; babam her gece bana masal anlatıyor diye. Çocuk işte, bugün de canı masal çekmiş ne etsin! Nerden bilebilir ki babasının hiç masalı olmadığını. Toprakla haşir neşir olan bir adamın, masalı olur mu hiç?  

Masal deyip düşündü adam. Zihninde dolanan sorulara cevap aradı kendince. Çocukları neden masallarla büyütürler? Dünya gerçeğini masallarla mı kamufle ediyorlar? Masaldaki dünyayı hayal eden çocuklar, büyüdüğünde gerçek dünyayla tanışmayacak mı?

Masal üzerinden bambaşka bir dünya anlatırlardı. Bir çocuğun gözünde, tüm insanlar iyidir. Lakin bu düşünce insanları tanıdıkça değişecektir. Masallar, uydurulmuş bir kurgu. Yalan söyleyen Pinokyo’nun burnu uzar, Keloğlan padişahın kızıyla evlenir, evin küçük oğlu devi öldürür… Nedir masal, belki de kötü yazarlar tarafından yazılmıştır. Düşünsenize gerçek hayatlarında kötü olanlar, kendi uydurdukları masallarda birer iyilik perisi!

Adam düşündükçe, zaman akıyordu. Bir masal bekliyordu çocuk. Anlaşılan bu gece bir masal anlatılacak. Çocuğunu da üzmek istemiyor, bir şeyler uydurmalıydı. İyi de nasıl bir yalan kurgulamalı, hayatı boyunca yalan söylemeyen adam! Bir yalan söylediğinizde arkası gelir. Yalan alışkanlığı en kötü huylardan biridir. Çocuğuna kimi zaman yalan söyleyen anne ve babalar, çocuklarının yalan söylemesine karşı çıkar, sert bir dille uyarırlardı; sakın yalan söyleme! Sorun, çocuğunuzun yalan söylemesi değil, ilk yalanı söyleyenin kim olduğudur. Hayatta çoğu şeyin karşılığı vardır. Sevilmek istiyorsan saygıyı, saygıyı istiyorsan sevmeyi bileceksin. Çocuğunuzun yanında yalan söylediğiniz sürece bu alışkanlık hale gelir.

Adam da çocuğuna yalan söylemek istemiyordu. Bir süre sessiz kaldı. Onu buğulu gözlerle izleyen çocuk, babam masal bilmiyor diye içinden geçirdi. Öyle ya; arkadaşları şimdi babasından bir masal dinleyip, mışıl mışıl uyumuştur. Kendisi ise dökemediği gözyaşlarını yutkunuyordu, yüreğinin derinliklerine...

“Ben masal bilmiyorum” diyemedi adam. Nasırlı elleriyle kirli sakallarını ovdu. Avuçlarını açtı, loş ışığın altında acısını gizlediği nasırlarına baktı. Çocuğuna döndü. Hala uyumamıştı kara gözlüsü. Derin bir nefes aldı. Gözlerini kapadı ve içinden geçen ne varsa bir masala dönüştürdü:

“Bir varmış bir yokmuş. Çiftçinin biri, her sabah güneşten önce uyanır tarlasına gider, elleri kanarcasına toprağı bellermiş. Tek derdi, tohumları toprağa kavuşturmakmış. Gün öğleye vurunca alnındaki terler toprağa karışırmış. Çiftçinin teri toprağa düşünce emek olurmuş. Çünkü bu ülkenin kahramanlarından biridir o. Kimse kıymetini bilmese de onun tek derdi tohum yetiştirmek. Bu ülkenin ekmeğe ihtiyacı var. Bunların olması için önce çiftçiye ihtiyacı duyulur. Çiftçi yorulmaz, of bile demez. Çünkü kahramanlar, memleketi için vardır.

Zaman oldu, tohum attı. Zaman oldu, ekinler yeşerdi. Yorulmadı çiftçi. Yağmur çamur demedi, gecesini gündüzüne kattı. Bir buğday için, bir ömrünü verdi çiftçi.  Evladına nasıl bakıyorsa, ektiğine de öyle baktı çiftçi.

Vakit geldiğinde, harman sevinci görülmeye değer. Nihayetinde muhteşem bir eser ortaya çıkardı. Nihayet, bütün sofralara ekmek ulaşıyordu. Nihayet, yemek ocakta kaynıyordu. Bugün herkesin karnı toksa çiftçi mutludur...

Ne kadar kahraman olsalar da emeklerinin hakkını alamadılar. Bugün çiftçiden kısmak demek, ekmekten kısmak demek. Bugün, kendi çiftçinin değerini bilmezsen yarın başka yerlerde buğday ararsın.

Anlayacağın oğul, yıllar boyunca asıl kahramanların hikayesini bize masal diye anlatmadılar. Anlatsalardı Bugün milyonlarca ekmek israf edilip çöpe atılmazdı. Anlatsalardı, bugün hiç kimse aç kalmazdı. Toprak herkesi doyurur, yeter ki tohum yetiştirenlerin kıymeti bilinsin.”

Çocuk tebessüm etti. Anlaşılan babasının anlattığı masalı beğenmişti. Adam, çocuğunun anlından öpüp:

“Sana nasihatimdir oğlum; büyüyünce iyi bir yere geldiğinde, yolun bir çiftçinin tarlasına uğradığında, ayakkabım kirlenir diye galoş giyme. Bu hareket, o toprağa emek verenleri incitir. Bu çiftçinin ürettiğine hakaret demektir.

Unutma, sen buğdayın kıymetini bilirsen herkesin karni doyar. Ama kıymet bilmezsen sadece insan değil senden çok şey bekleyen o mahlukatlar da aç kalır. Önce kuşlar ölür, kuşları olmayan memleketin ağaçları da ölür. Ağacın yoksa suyunu da kaybedersin. Ve senin bir taştan farkın olmaz, yağmurlar yağsa da üzerine ne gül verirsin ne ot. Yosunlaşır da bir ömür öyle kalırsın. Önce kıymetini bil, ekenin de ekilenin de. Kıymet bildiğin sürece, korkma.”

Ne yazık ki öyle bir ülke de yaşıyoruz ki; duvarlarda hep asılı kalacak olan tablolara milyon dolarlar verirler, çiftçinin bu muhteşem eserlerine ucuz bir fiyat biçerler! Bir gün çiftçinin değeri anlaşılacak ama o gün çiftçi olmayacak!

Masala dair küçük bir not!

Çocuğunuza bir masal anlatırken, o masalın kahramanı siz olun. Ekmeği nasıl kazandığınızı anlatın. Yaptığınız iyiliği anlatın. Hayata karşı nasıl mücadele ettiğinizi anlatın. Siz çocuğunuzun kahramanısınız. Kendi masalınızı oluştururken yaptığınız işten utanmayın. Çöpçü olsanız dahi bu dünyanın sayenizde temizlendiğini bilsin çocuğunuz. Ne iş yaparsanız yapın, mesleğinizden utanmayın. Yaptığınız her iş bu dünya için önemlidir.

Ve vakit geldiğinde çocuğunuz, şu cümleyi gururla söylesin; “Benim babam bir kahraman..."