Marmara Ereğlisi açıklarında meydana gelen bu deprem yalnızca 13 saniye sürdü ama milyonlarca insan için saatler süren bir panik zincirine dönüştü. Olası büyük İstanbul depreminin habercisi olup olmadığı tartışılırken, 1 Mayıs’ta Kütahya Simav’da yaşanan 4.2’lik sarsıntı da gösterdi ki, bu ülkenin neresinde yaşıyor olursak olalım, risk hep var ve hep yakınımızda.

Ancak her deprem sonrası birkaç gün konuşup sonra unutmak bize yakışmıyor. Çöken iletişim sistemleri, bilinçsiz tahliyeler, yanlış bilgi dolu sosyal medya paylaşımları ve en önemlisi “bize bir şey olmaz” duygusu… Bu döngüyü artık kırmak zorundayız.

Afet öncesi hazır mıyız?

Depremi durduramayız ama depremle başa çıkmaya hazırlanabiliriz. Her evde basit ama işlevsel bir afet ve acil durum çantası bulunmalı. Aile bireyleri hangi toplanma alanına gideceklerini bilmeli. Apartmanlarda ve iş yerlerinde düzenli tatbikatlar yapılmalı. Ama daha da önemlisi, afet anında ilk müdahaleyi yapacak yerel gönüllülerin varlığı ve eğitimi sağlanmalıdır.

Bugün Türkiye’nin farklı yerlerinde bu konuda örnek teşkil eden çalışmalar yapan oluşumlar var. Akşehir ilçemizde’de  profesyonel ruhla sivil bir gönüllü grubu’nun kurduğu Yaren Arama Kurtarma derneği Akşehir’in yarenlik kültüründen ilham alarak kardeşlik dostluk yarenlik göstererek Akşehir halkının afet bilinci’nin oluşması ve olası afetlerde Akşehir’in en az zararla etkilenmesi için işlerine eşlerine çocuklarına ayıracakları vakitten feragat ederek canlarını ortaya koyarak çalışıyorlar.

Bu ekipler, tatbikatlar yapıyor, temel arama kurtarma eğitimi alıyor, operasyonlara katılıyor ,ip düğümlerinden yangın söndürmeye kadar pek çok konuda hazırlık yapıyorlar. Henüz afet olmadan sahaya inen, halkı bilinçlendiren böyle topluluklar, devletin yükünü hafifletiyor, halkla aradaki bağı güçlendiriyor.

Tatbikat mı, tiyatro mu?

Depremden sonra bazı kurumlarda tatbikatlar artıyor, evet. Ama sahaya indiğimizde gördüğümüz tablo pek iç açıcı değil. Gerçeklikten uzak, sadece prosedürü yerine getirmek için yapılan gösteriler kimseyi hayata hazırlamaz. Tatbikat dediğin, senaryo üzerinden kriz yönetimini öğretmeli; panik anını yaşatmalı; eksikleri açığa çıkarmalı.

Çünkü afet anı, bir senaryo değil, gerçeğin ta kendisidir. Ve orada saniyeler bile hayat kurtarır.

Son söz: Uyanmak için daha kaç sarsıntı gerek?

Bugün İstanbul, yarın belki Akşehir, belki Erzincan, belki Bingöl… Afetler seçmiyor, beklemiyor, uyarı da yapmıyor. Ama biz hâlâ uyuyoruz. Bilinçlenmek, hazırlık yapmak, sorumluluk almak zorundayız.

Bir arama kurtarma gönüllüsünün dediği gibi: “Hazırlık, afet gelmeden önce başlar. Ve o hazırlık bazen sadece bir ip, bir düğüm, bir reflektörlü yelek ya da doğru eğitimli bir gönüllüyle bir hayatın kaderini değiştirir.”

Bu ülkede hâlâ umut var. Yeter ki biz elimizi taşın altına koymaya cesaret edelim.

Bu yazı, afet farkındalığını artırmak ve toplumsal hazırlık bilincine katkı sunmak amacıyla kaleme alınmıştır.

Afetsiz Günler Dilerim.