Pervasız Gazetesi; 19 Mayıs 1953 tarihinde kurulmuş ve o günden bugüne yayın hayatına devam eden, Akşehir ve çevresine aydınlık olmuş, ışık olmuş bir gazete. Gazetenin Kurucusu: Ahmet Şener. Yıllarca anıla gelen yazılarıyla, düşünceleriyle Akşehir’i ve çevresini, toplumu aydınlatan Akşehir Sevdalısı. Ben diyeyim otuz yıl, siz söyleyin kırk yıl öncesiydi Ahmet Şener Ağabeyi ve Pervasız Gazetesi’ni tanımışlığım.
Ahmet Ağabey, Pervasız Gazetesi'nin sahibi ve kurucusu. İlk gazetemiz. Ne kadar onurlansak, gurur duysak azdır. Bölgenin ilk gazetesi. Ahmet Şener Ağabey’le geçen günlerimiz. Yıllar yıllar sonra ne gazeteler çıktı fakat benim için Ahmet Ağabey’in ve Pervasız Gazetesi’nin önem ve değeri büyüktü.
Ahmet Ağabeyi ve Pervasız Gazetesi’ni yıllar öncesinden tanıdım, Pervasız Gazetesi’nin bir üyesi oldum diyebilirim. Lise yılları, ilk şiirlerim. Gazetenin basımında Fikret Ağabey. Yazar Nihat Ak Ağabey. Belki de o zamanlar gazetenin en küçüğü, şiir yazanlarından şairliğe heveslenen Ahmet Ağabey’in sevdiği bir çocuktum. Ahmet Ağabey götürdüğüm şiirlere şöyle bir göz atar, “yarınki baskıya çıksın” derdi. Pervasız Gazetesi’nin kırk yıl kadar önce basıldığı Melek Girmez İş Hanı’ndan ve bir anımdan da bahsedeyim.
Akşehir’de Anıt Alanı’nın karşısında bir iş hanı: Melek Girmez İş Hanı. Anıt Alanı’nın önünden bir girişi var şehrin göbeğinden, bir de İplikçi Camii’nin yanından, iki girişi daha bulunuyor. Arasta’nın yukarısından tuvaletin bulunduğu kısım ile Pervasız Gazetesi’nin yanından yukarı çıkan bir yol daha, etti mi sana toplam dört tane girişi olan bir iş hanı. Dört tarafı girişlerle çevrili bir iş hanı: Melek Girmez İş Hanı. Evet, Akşehir halkı bu ismi münasip görmüş. Burada kahvehaneler, birahaneler, çay ocağı, ortada büyükçe bir havuz. Pervasız Gazetesi ve gazetenin giriş kapısı var.
Pervasız Gazetesi’nin yazarlarından Nihat AK Ağabey, kısa boylu, saçları üstlerinden dökülmüş, küçük gözleri yerlerinde heyecanlı, kara gözlü, bıyıksız, yetmiş yaşlarında görünür, ufak tefek bir adamdı. Şehrin göbeğindeki Melek Girmez İş Hanı’nın girişinden yavaş adımlarla giriyordu ki zaten bu yaşında da bu normal yürüyüşüydü. Yine elinde o her zamanki çantasıyla, sepeleyen karın altında Çay Mahallesi’ndeki evinden buraya kadar karların gözüne bata çıka gelmiş, odasına girmişti ki; iyice ıslanmış, seyrelen saçlarının üzerine dolan karlarla mahalle aralarında kardan adam yapan çocukların yaptığı küçücük bir kardan adama dönmüştü ve burnu da havuç gibi soğuktan kızarmıştı. Çantasını çalışma masasının üzerine attı. Kendi de bir sandalye alıp sobanın başına oturdu. Bir sigara yaktı. Sobayı karıştıran dizgici Fikret ile konuşurken, gazete sahibi Ahmet ŞENER Ağabey; “Selamünaleyküm” diyerek içeriye girdi; ardından da Nihat AK’a “Erkencisin” dedi. Nihat ağabey: “Öyle oldu. Karda kışta zor geldim.”
“Hele gelmişsin ya” derken, kızaran sobanın başında oturuyorlardı. Nihat AK kızgınlıkla; “Bu ne kardeşim?” dedi.
“Ne oldu yine?”
“Bu yolların hali ne? Belediye uyuyor mu? Sabahtan şu yollar temizlenmez mi? Gelinceye kadar bir hal oldum.”
“Temizlerler, temizlerler.”
“Yazacağım bunu, yazacağım, bu şehre yakışmaz bu.” dedi, Nihat AK. Ahmet Ağabey; “Yaz, yaz.” diyordu.
Öğleden sonra yine yavaş yavaş kar sepeliyor. Matbaa makinesi yarın çıkacak gazeteler için hazırlanıyor. Harfler eritiliyor, diziliyor. Makine yine her gün olduğu gibi bugün de arıza yapıyor. Dizgici kızıyor, bağırıyordu.
Yarına hazırlanmak var. Haber gelecek mi? Nihat AK masasının başında, sigara üstüne sigara yakıyor. Odanın içi duman altı. Neden sonra başyazı da hazırlanıyor. Yarının gazetesi de hazırlandı fakat ne zorluklarla.
Gazetecilik, hele ki yazarlık çok zor; sepeleyen karın altında kalmak, belki ölümün kıyısında düşünce üretmek. Bir şeyler verebilmek. Gazetecisiyle, yazarıyla, dizgicisiyle, matbaacısıyla, dağıtıcısıyla, bütün mesleklerden zor bir meslek.
Melek Girmez İş Hanı’nda gazetecilik. Yıllara meydan okumak, yazmak, okutmak… Zamana, mekana karşı, insanlarla birlikte, bazen fikir ayrılıkları içerisinde fakat doğru bildiğini söylemek yıllarca… Melek Girmez İş Hanı’nda çalışkan, üretken bir gazetecilik vardı.
Bir üzüntüyü yaşattı gazetemiz; Melek Girmez İş Hanı’nda yıllarca gazetecilik yapan, Akşehir’e ilk matbaayı, ilk gazeteyi getiren Ahmet Ağabeyimizi kaybetmiştik. Akşehirli bu hana bu ismi vermişti ya bu handan “melek gibi insan” aramızdan ayrılmıştı. Zordu gazetecilik… Her zaman mutluluk değildi habercilik, “her zaman kalbimizde yaşayacak Ahmet Ağabeyimiz de bizleri bu dünyada yalnız bırakıp, meleklerin yanına gitmiş, meleklerle komşu olmuştu.” Bana da önce yazması kaldı, ardından bir üzüntü, bir keder…
1953‘ten günümüze, Pervasız Gazetesi’nin 70. kuruluş yıldönümünü tebrik ediyor, daha nice nice yıllar ve gazete çalışanlarına kolaylıklar diliyor, Ahmet Şener Ağabeyimizi rahmetle yad ediyorum.