Malumunuz üzere, vücutta görevini yapamayan bir organın yerine, canlı bir vericiden veya ölüden alınan, sağlam ve aynı görevi üstlenecek bir organın nakledilmesi işlemine, organ nakli diyoruz. Tedavisi sadece organ ve doku nakli ile mümkün olan hastalıklar, dünyada olduğu gibi ülkemizde de en önemli sağlık sorunları arasında olmaya devam ediyor.

Organ bağışının yapılabilmesi için kişinin hayatta iken, serbest iradesiyle; tıbben yaşamı sona erdikten sonra, doku ve organlarının başka hastaların tedavisinde kullanılması için izin verdiğine dair belge imzalaması gerekir. Bu nedenle, bağışa rıza gösterenin 18 yaşını doldurmuş ve akli dengesinin yerinde olmasıyla birlikte, iki tanığın huzurunda Organ Bağış Senedine imza atması gerekiyor. Organ ve doku nakli, ancak; imzalanan belgelere ek olarak, şahsın ölümünden sonra ailesinin de olur vermesiyle gerçekleşebiliyor. Aksi durumda, hiçbir işlem yapılamaz!

Müslümanların şüphelerini gidermek maksadıyla, ayetler ışığında 1980’li yıllarda, Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu fetva yayımladı. Bu fetvada; Organ Bağışının insanın ölümüyle birlikte başka bir insana yapabileceği en büyük yardım olduğu ve sakıncası olmadığı ifade ediliyor.

Nakli yapılabilecek organlar; böbrek, pankreas, karaciğer, akciğer, kalp ve ince bağırsak. Dokular ise kemik iliği, kornea ve kalp kapağı. Yoğun bakım ortamında, tıbben ölümü gerçekleşen kişiden, özenle organ alındıktan sonra vücut bütünlüğü bozulmadan, ceset defin için ailesine teslim edilir. Ülkemizde kadavradan organ nakli yıllık 300-400 arası yapılırken, 21 bin kişinin de nakil için sıra beklediği unutulmamalı.

Organ nakillerinde, hastanelerin hasta kayıtları esas alındığından, hiçbir hastaya öncelik ve iltimas yapılmaz. Ve bu arada organ naklinde, dünyanın en başarılı hekim ve hastanelerin bizim ülkemizde olması da ayrıca gurur verici bir durum.

Organ ve doku bağışlarının önemi, orta öğretimden başlanılarak tüm okullarda anlatılmalı ve gençlerimiz bilinçlendirilmeli. Ayrıca toplumun bilinçlenmesi için de sosyal platformlar başta olmak üzere, görsel ve yazılı basın kullanılarak, organ bağışı ve nakil sayılarının her geçen gün artırılması sağlanmalı.

Burada en önemli konu; beyin ölümü gerçekleşen hastanın yakınlarının, acılı oldukları o an, organ veya organların alınması esnasında ceset bütünlüğünün bozulacağını düşünerek karşı çıkabilecek olmalarıdır. Dolayısıyla önceden toplumun duyarlı ve bilinçli olması sağlanmalı, cesedin bütünlüğünün bozulmayacağı çok iyi anlatılmalı.

Yapılan organ bağışıyla, aslında organların toprak olup çürümesinin önüne geçildiğini ve dolayısıyla yapılan bu hayrla, başka vücutların sağlığına kavuşacağı ve manevi mükafatının olduğu bilinmeli. Sonuç olarak; kan bağışı neyse, organ ve doku bağışının da aynı olduğu inancıyla hareket edilmeli.