Ömer
Hayyam, 1048 ile 1132 yılları arasında yaşayan İranlı şâir, filozof,
matematikçi ve astronom.





Sözlükte
Hayyâm kelimesi “çadır yapımcısı” anlamına gelmekle birlikte onun İran’da
yerleşmiş Arap asıllı Hayyâmî kabilesine mensup olabileceği de düşünülmektedir.
Kendisine büyük ilgi gösteren Selçuklu sultanlarının, Vezir Nizamülmülk'ün
saraylarında görev yapmaktan hoşlanmadı ve bilimsel araştırmalara adanmış sakin
bir hayatı seçerek zaman zaman Semerkant, Buhara, Belh ve isfahan gibi bilim ve
sanat merkezlerinde dolaşmayı tercih etti. Nişabur'da 1123-1132 yılları
arasında seksen beş yaşlarında öldüğü tahmin edilmektedir.





*Unat,
Yavuz, "Ömer Hayyam", TDV İslâm Ansiklopedisi (Ankara: TDV yayınları
2007), Cilt:34. sf: 66.





Çok
yönlü bir kişilik olan Ömer Hayyam, bir süre bulunduğu devlet görevlerinden
çekildikten sonra edebiyata ve bilime yönelmiştir. Rubailerinde "şarap ve
zevk aleminden" çokça bahsetmesi, resmi bir yaşantıyı ölmeden önce terk
ettiğini bizlere kanıtlıyor. Ancak bu onun toplumsal hayattan koptuğu anlamına
gelmiyor. Öyle ki yazdığı rubailerde kendi yaşadığı dönemdeki birçok
haksızlığı, hırsızlığı, yolsuzluğu, dini kullanan din tüccarlarını, hilebazları
ince ve alaylı bir dille eleştirdiğini görüyoruz.





Şimdi
o Rubailere bir göz atalım:





                           I





       İçin temiz olmadıktan sonra.





       Hacı hoca olmuşsun, kaç para!





       Hırka, tespih, post, seccade güzel;





       Ama Tanrı kanar mı bunlara?





Ömer
Hayyam, bu rubaisinde aslında evresel bir eleştiriye imza atmış. Günümüzde de
bu rubainin hitap ettiği kimseler yok mu? Bugün dini gösteriş aleti yapanlar
yok mu? Yaptığı riyakarlığı, hırsızlığı, yalancılığı hacca gitmekle
örtebileceğini düşünen gösteriş yaparak kıldığı namazla kendisini iyi bir
insanmış gibi göstermeye çalışanlar yok mu? Hayyam'ım bu rubaisi Kur'an'daki şu
ayetleri getirdi aklıma: “Yazıklar olsun
o namaz kılanlara, onlar ki namazlarından tümüyle habersizdirler. Onlar ki
gösteriş yaparlar.”(Maun:4-5)





                               II





       Felek ne cömert ne aşağılık insanlara!





       Han hamam, dolap değirmen, hep onlara.





       Kendini satmayan adama ekmek yok:





       Sen
gel de yuh çekme böylesi dünyaya!





Adam
kayırmalar, yandaşlıklar, torpiller Ömer Hayyam'ı iyice bezdirmiş olacak ki bu
rubaisinde koca bir yuh çekmiş dünyaya. Kişiliğini, düşüncelerini, kalemini,
sırf bir yerlerden gelecek menfaatler için satanları görüyorum bu rubaide.
Liyakat sahibi ve başarılı olmasına rağmen payitahtta tanıdığı olmadığı ve
kendisini belli odaklara satmadığı için saraya veya başka devlet görevlerine
giremeyen insanların sesi olmuş Hayyam!





                                 III





    Sen
sofusun, hep dinden dem vurursun;





    Bana da sapık, dinsiz der durursun.





    Peki, ben ne görünüyorsam oyum:





    Ya sen? Ne görünüyorsan o musun?





Sürekli
dinden geçinen ve adeta sermayesi din olan bir kişinin, kendi gibi olmayanlara,
kendi gibi düşünmeyenlere ayrımcılık yaptığını ve bu kimseleri her defasında
"yoldan çıkmış" olmakla itham ettiğini görmüşsünüzdür. Ben genç
yaşıma rağmen epeyce gördüm. Özellikle kendi mezhebinden, tarikatından,
cemaatinden, siyasi görüşünden olmayan insanları ötekileştiren, ayrıştıran
insanlardan bahsediyorum. Hayyam, insanları yaptığı eylemlerden ötürü hemen o
an yargılayan insanları eleştirmiş ve aslında kendilerinin de bir dönüp aynaya
bakmaları gerektiğini söylemiş ince bir dille.





                              IV





  Kendi içmez, içeni kınamaya bayılır





  Yüzünden aldatmaca, sahtekarlık yayılır





  Şarap içmiyor diye kasılıp gezer ama





  Yedikleri yanında şarap meze sayılır





 Sakın içmiyorum ben diye, sarhoşa sövme 





"dini
bütün adamım" diyip kendini övme.





  ne sanırsın kendini sen her ayıbı işlersin





  Allah kısmet ederse, elbet ederim tövbe





Hırsızlık
yapar ama şarap içmez. Hak yer ama şarap içmez. Adam kayırır ama şarap içmez.
Yalan söyler ama şarap içmez. Kısacası her kötülüğün babasıdır ama şarap
içmediği için kendi vicdanını rahatlatır. Hayyam, şarap içmenin günah olduğunu
inkâr etmiyor ama şarap içen bir kişinin günahkârlığı mı daha büyük yoksa
birçok kimsenin hayatını olumsuz etkileyen, kamu malını çalarak birçok kişinin
hakkına giren ancak şarap içmeyen bir kişinin günahı mı daha büyük?  Hayyam, günah yarıştırmıyor. Kendisini de
övdüğü yok. Bilakis "dini bütün adamım" diyerek kendisini öven ve
kendisini şarap içtiği için günahkar olarak yargılayan insanları eleştirmiş.
Günümüzdeki ahlak polislerini!





                               V





     Mal mülk düşkünleri rahat yüzü görmezler,





     Bin bir derde düşer,
canlarından bezerler.





     Öyleyken ne tuhaftır,
yine de övünür,





     Onlar gibi olmayana
adam demezler.





Gerçekten
de durum bu yönde. Hesapsız mal ve mülk zenginliğine kavuşan bir insanın
sürekli oyalanması sürekli olarak bu mallarla uğraşması aslında rahat bir yaşam
sürmediğini kanıtlıyor. Öyle ki insanlardan uzaklaşıyor, akrabalarından
uzaklaşıyor onların haklarını da kendi malına katmak için çaba sarf ediyor.
Zenginlikleri başlarına bela olmuş insanlar da var. Bir türlü huzur
bulmuyorlar. Çünkü huzuru para ile yakalayabileceğine inanıyorlar. Hayyam'ın
dediği gibi kendileri gibi zengin olmayanlara da yukardan kibirle bakıp adam
yerine koymuyorlar. Malı mülkü nasıl kazandığına haram yiyip yemediklerine ise
zaten baktıkları yok. 





Sonuç
olarak Ömer Hayyam'ın kendi dönemini eleştirdiği rubailerin taa günümüze
geldiğimizde bile hâlâ içimizdeki öfkeyi, isyanı yansıttığını inkar edebilir
miyiz? Yazdığı rubailerle yaptığı toplumsal eleştiriler bugün bile
geçerliliğini korumaktadır. Zaman ve mekân değişmiş ancak kötü zihniyet
günümüze değin gelmiştir. Bu rubailer sadece bazıları. Hayyam'ı tanımak
istiyorsanız onun tüm rubailerini okumanızı tavsiye ederim...