Yaklaşık bir aydır üzerinde yoğun olarak çalıştığım eserimin gaziler bölümünün, belki de beni en çok etkileyen anılarından birisini Gazi Fırat İnal yaşamıştı. Uzun süren konuşmaların ardından çıkan anılar ise hepinizin içini titretecek cinsten. Fırat’ın ve silah arkadaşlarının yaşadıkları ile anlatacaklarım, vatan için yitip giden canların ve kahramanca çarpışan gazilerin yaşadıklarından bir kesittir sadece.

Gazi Fırat Ünal; 1991 yılında, Zülfikar ve Fahriye çiftinin çocukları olarak İzmir Konak’ta dünyaya gelmiştir.  Aslen Sultandağı ilçesi Yakasenek köyü nüfusuna kayıtlıdır. İlk, orta ve liseyi İzmir’de, üniversiteyi ise Eskişehir’de okumuştur. Öğrenim hayatından sonra askerliğini Kayseri Hava İndirme Tugay Komutanlığı’nda yapmıştır. Askerliğini yaptığı sırada Uzman Çavuşluk sınavlarına katılarak başarı göstermiştir. Kahraman Gazi Fırat İnal; Çukurca’da, Kuzey Irak’ta ve hendek olaylarında sayısız operasyona katılmıştır. 13 Mayıs 2016 tarihinde Hakkari Çukurca Çığlı Üs Bölgesinde PKK terör örgütünün saldırısı sonucu ağır yaralanan 8 askerden biri olmuştur. Bu olayda 8 şehit verilmiştir.

Üs bölgesinin savunulmasında kahramanca savaşan ve çeşitli yerlerinden yaralanan Gazi Fırat İnal, o günlere dair şunları anlatmaktadır:

“Ben 1991 yılında İzmir’de dünyaya geldim. İsmim, babamın şehit düşen asker arkadaşı Fırat’ın adına atfen konulmuştur. İlk, orta ve lise yıllarını İzmir’de geçirdim. Daha sonra üniversiteye Eskişehir’e gittim ancak çeşitli sebeplerden dolayı bitiremedim. Daha sonra vatan vazifesini yapmak için Kayseri Hava İndirme Tugay Komutanlığı’nda acemi ve usta birliği yaptım.

Askerlik görevimi yerine getirirken Uzman Çavuşluk sınavları açılmıştı. Çocukluğumdan bu yana asker olmak istiyordum. Bunun sebepleri vardı. Bunlardan ilki; ilkokulda iken öğretmenimizin eşi askerdi ve bana 23 Nisan kutlamaları için askeri üniforma hediye etmişti. İkincisi ise okul arkadaşım Cengiz Tokur’dur. Cengiz, Astsubay Okulu’nu kazanmıştı. Onunla tüm çocukluğumuz ve gençliğimizin ilk yılları birlikte geçmişti. (Kardeşim Cengiz, 2019 yılında benim yaralandığım ve 8 silah arkadaşımın şehit edildiği yer olan Çığlı üs bölgesinde şehit oldu.) İşte bu hevesler, benim asker olma arzumu tetikliyordu. Bu sebeple de açılan sınavlara girerek Uzman Çavuş oldum.

İlk olarak Eğirdir Dağ Komando Okulu’nda eğitim aldık. Bu eğitimlerde üstün başarı göstererek derece almıştım. Bu dönemde başarı gösterenler, kendi istedikleri yere tayin ediliyorlardı. Ben de bu fırsatı değerlendirerek, askerlik yaptığım Kayseri Hava İndirme Tugay Komutanlığı’nı tercih ettim. Buraya tayin edildikten kısa bir süre sonra yani 2013-2014 yılları arasında Kuzey Irak Akıncılar Üs Bölgesinde bulundum. Burada sınır güvenliğini korumak için 6 ay kadar çalıştım. Ardından birliğimle birlikte Hendek Operasyonları için 2015 tarihinde Hakkari Yüksekova’ya gittik.”

O günlerin çok zorlu geçtiğini aktaran Fırat Ünal, konuşmasını şöyle sürdürdü:

“Hainler evlerin kapılarına tuzaklama yapıyorlardı. Bu dönemde ikmal çok zor şartlar altında gerçekleşiyordu. Biz de o sırada bir binaya konuşlanmıştık. Binanın 1. katında bulunan bir daireye girdiğimizde, buzdolabında yiyecekler olduğunu gördük ve yaşam malzemelerini yedik. Ancak buzdolabından aldığımız yiyeceklerin yerine bir miktar para, bunun yanı sıra da helallik almak için bir not bıraktık. Hendek operasyonlarında görevimiz bittikten sonra Hakkari-Çukurca Çığlı Üs Bölgesine yerleştik. Çığlı Üs Bölgesi, teröristlerin Kuzey Irak’ta bulunan kampları ile Türkiye arasında geçiş yaptıkları bir nokta olarak bilinmekteydi. Bu bölge sürekli ateş altında sıcak temasın yaşandığı 2 bin 713 metre yükseklikte bir üs bölgesi idi.

O gün nöbetimizi sabah saat 07:00’de başka bir guruba devredecektik. Olaydan bir gün önce ilk sıcak temasta şehit olan İbrahim kardeşimin mevziisindeydim. İbrahim ile olaydan bir gün önce görüştük. Uzun sohbetlerin ardından parmağımın şişmesi sebebi ile yüzüğümü ona vermiştim. Saat 04.15 sularında saldırıya uğradık. İlk ateş sonrası mevziilerimiz yangın yerine dönmüştü. Biz de karşı ateşe başladık. Mühimmatımız azalmaya başladığı sırada terör unsurları mevziilerimize çok yaklaşmıştı. Ön mevziilerde olan ben ve Uzman Çavuş Muammer Arı ağabeyimin iki ateş arasında kaldığımız oluyordu.

Muammer ağabey geri sıçrama yöntemi ile geri çekilmeyi planlamıştı. Bu sırada kendisi ağır makinalının üzerinde durmadan kahramanca çarpışmaya devam ediyordu. Arkaya sıçrayacağı sırada, kendisine durması gerektiğini, çok yoğun ateş altında olduğumuzu söyledim. Ancak tam o esnada bir hainin mevziiye girmesine çok az kalmış. Muammer ağabeyimin geri sıçradığı anda bana seslenerek, “Fırat, tam arkanda” demesi ile ben arkaya döndüm. Arkamı dönmemle teröristi vurmam bir oldu ancak o da silahını ateşlemiş, Muammer ağabeyi şehit etmişti.  

Muammer ağabey tam yanıma düştü. İlk mevziide şehit olan İbrahim gibi o da şehadete erişmişti. Ben tekrar mevziiye girerek çatışmaya başladım. Bu sırada mevziiye düşen el bombalarının tesiri ile pek çok yerimden yaralanmıştım. Kanımın sıcaklığını hissediyordum. Sabah şafak sökmek üzereydi. Kendi silahım parçalanmıştı. Muammer ağabeyin silahını alarak sırtımı mevziiye dayamak suretiyle beklemeye başladım. Bu sırada kan kaybediyordum. Kan kaybı neticesinde kimi zaman uyku haline giriyor ama kısa sürede tekrar uyanıyor, kimi zaman da artık arkadaşlarım gibi şehit olacağım zannına kapılıp Kelime-i Şehadet getiriyordum. Bu şekilde ne kadar beklediğimi anımsamıyorum. Sabah aydınlığı olduğunda mevziime bölük komutanımın geldiğini fark ettim. Bölük komutanımız elimi tuttu. Beni de diğer yaralılar gibi pançoya yatırarak helikoptere taşıdılar. 

Çatışma sürerken bize yardıma gelen helikopterimiz kırıma uğramış, Kara Pilot Üsteğmenlerimiz Kerem Şahan ve Burak Abikebahşi de şehit olmuşlar. Helikoptere aldıklarında içinin kan olduğunu gördüm. Ben ve Bektaş uzmanımız ağır yaralıydık. Helikopterle Yüksekova’ya hastaneye götürdüler. Müdahale esnasında üzerimi keserek çıkardılar. Burada unutamayacağım başka bir anı ise; adını hiç bilmediğim ve öğrenemediğim bir hemşirenin damar yolu bulmaya çalışırken gösterdiği gayretdir. Kan kaybından damarlarım büzüşmüştü ve damar yolu bulanamıyordu. İsmini bilmediğim hemşire, bacağımdan damar yolu açabilmiş ve ağlayarak dua etmeye başlamıştı.” 

DEVAM EDECEK