Şehrin en pahalı çay satılan kahvehanelerinden birine de oturup çay içebilirdi, fakat on liralık bir bardak çaya neden elli altmış lira versindi, vermedi, küçük bir çay ocağının önüne oturdu Rıza. Otuz yıl kadar bir memuriyette çalıştıktan sonra emekli olmuştu, bu otuz yılda kurduğu tanışıklıklar kasabadan memur, amir takımı bir de çay ocağından tanışıklıklardı. Son yirmi beş otuz yıl hatta daha uzun bir süredir tanışıklık kurmadığı kasabalı yok gibiydi. Emekli olduktan sonra dostluk edecek pek kimsesi de kalmamıştı; çalıştığı zamanlar öyle mi ya! Ancak geçmişten söz açacak olursak onun da anlatacak çok hikâyesi vardır. İş hayatında çalışkan ve yetenekli, çok ama çok iyi eğitim görmüş, alçakgönüllü ve oldukça dürüst, yalansız, riyasız bir kişilikti Rıza Bey. Hayatta içkiye ağzını sürmediği gibi cahil cühela takımı ile de polemiğe girmeyen, nutuk çekmeyen bir kişilik. Rıza altmış beş yaşlarında uzun boylu, başı kelleşmiş, fazla konuşmayı sevmeyen bir kişilik. Rıza ismine kadar güzel ise kendisi de uzun boylu, esmer, zayıf, çirkin.
Çay ocağının önünde bir sandalye çekerek oturdu. Rıza’yı gören birkaç genç oturdukları sandalyeden kalkarak hemen etrafını sardı.
Rıza:
-Hoş geldiniz gençler, dedi.
Yirmi yaşlarında Nuri;
-Sizin gençliğinizde yazdığınız şiirleri gazeteden ezberler, sevdiğime yazardım, size görmek ne büyük mutluluk.
Rıza gülerek:
-Şiirlerim bir işe yaradı mı? Diyerek güldü.
Nuri: Yaradı abi, yaramaz mı?
Rıza:
-Bana yaramadı da? Diyerek gülümsedi
Rıza boşları almaya gelen garsona:
-Genç arkadaşlarla ve bana bir çay getir! Dedi
Garson:
-Tamam abi! Diyerek koşturdu.
Nuri’nin yanında uzun saçlı kulağı küpeli bir genç:
-Rıza abi kasabanın illiği hakkında bize bilgilerinizi anlatır mısınız? Diye sordu.
Rıza’nın yüzünde adete bir kararma oldu, sanki tam da damarına basılmıştı. Bu arada çaylar dağıtıldı
Rıza sandalyesinin ardına yaslanıp;
-Bakın şimdi gençler, dedi. Aranızda otuz beş yaşında olan var mı? Yok! Hepiniz gençsiniz. O yıllarda bile çocuk sayılırsınız. Şimdi anlatacağım konular size masal belki de hikâye gelir. Çünkü o tarihlerde siz dünyada yoktunuz. İyi dinleyin! Bizim şehir bence “kasaba” il olacak deniliyor, iyi güzel de nasıl olacak! Herkeste bir heyecan, olduk oluyoruz, kimi diyor il olursak bir kilo yoğurt atıyorum o zamanlar beş lira ise sana il olunca olur mu on lira, ev kiraları artar, dükkân kiraları artar da artar. Kimi diyor ki olmayalım. Kimi diyor ki olalım.
Gençten bir çocuk heyecanla:
-Olalım ağabey!
Rıza gülerek:
-Devrin başbakanı 1950 li yıllarda illik sözü vermiş, il olamamış, ta 50 li yıllardan söz verilip il olmamış.
Deminden beri heyecanla dinleyen başka bir genç;
-Cep telefonundan bu söz bulunur.
Rıza:
-O zaman ne cep telefonu var, ne bilgisayar ne Google…
Nuri:
-Bu yazı nereden bulunacak?
Rıza:
-Şehrin arşivlenen tek gazetesi var, ancak oradan bulunur diyor, ama gazetenin sahibine gidip de kim söyleyecek. Kolay mı? Kim yapar bu işi kim bulabilir, 1950 lirde devrin başbakanının illik verdiği sözü gazeteden, şair-yazar bir genç var o zamanlar, ismi şimdi aklıma gelmiyor. Ona gidelim diyorlar. Bulsa bulsa bunu sen bulursun, hem gazetenin sahibi de seni sever. “Gidin kendisine söyleyin!” diyor ya nafile. Şair ve yazar şehrini de seviyor. En çok sevene en çok iş yaptırırlar ya, Gel zaman git zaman giriyor kütüphane arşivine, gazetenin arşivlerinden buluyor o devrin başbakanının sözünü. Bir de gazete sayfasından büyük birkaç fotokopi. Götürüyorlar devrin başbakanına. Başbakan yazıyı okuyor ve diyor ki “Devrin başbakanı 1950’lerde söz vermiş illiğiniz için ben de söz veriyorum “diyor. İl oluyor mu olmuyor. Burada söylemek istediğim, bir şehrini seven bu arkadaşın sözü ile bir söz daha alınıyor arkadaşlar, anlayabildiniz mi? Bir şehrin kaderini değiştirecek bir sözü alan bir şair -yazar arkadaştı. Şehrin kaderini değiştirecek sözü almıştı. Kimdi bu genç şair-yazar, şehir sevdalısı? Belediye Başkanı mı? Hayır! Milletvekili mi? Hayır! Bu şehir il olsa hangi sözün karşılığında il olacaktı? Böyle bir şehir sevdalısı, böyle bir şehir aşkı kimde görüldü? Söylemek istediğim, bu arkadaşa şehrin anahtarı verilse ne? Altın fil ödülü, altın kalem ödülü verilse ne olacak?
Yine gençlerden lise talebesi olduğu anlaşılan;
-Rıza abi dedi, siz bilirsiniz…
Rıza:
-Estağfurullah dedi.
Genç çocuk:
-Ben bu genç şair ve yazarın bir dönem de Nasreddin Hoca’mızı Eskişehir sahipleniyor, Sivrihisar sahipleniyor. Denildiği zamanlar Nasreddin Hoca ile ilgili yazılar yazdığını büyüklerimden duymuştum.
Rıza:
-Ah çocuk dedi, ah çocuk! Dur onu da anlatayım. O zamanlar şehirde tek gazete var bir de Fikret Bayam’ın ve yine genç şair ve yazarın birlikte yazıp şehir içinde dağıttıkları Konya Postası Gazetesi…Şehrin tek gazetesi ve Konya Postası Gazetesinde manşetlik yazılar çıkıyor, “Nasreddin Hoca Akşehirlidir” ‘Tarifnamesi bizdedir, Nasreddin Hoca Akşehirlidir” gibi yazılar, onlarca yüzlerce gazete dağıtılıyor, şehrimizin gazetesi ve Konya gazeteleri yazıyor. Hatta Evliya Çelebi’nin sözleri ile ilgili araştırmalar…Evliya Çelebi’nin Nasreddin Hoca ve Akşehir ile ilgili sözleri…
Soruyu soran genç:
-Yine aynı şair yazar mı? diyor.
Rıza:
-Akşehir sevdalısı diyor. İl olacak yaz, Nasreddin Hocamıza başka şehirler sahip çıkıyor yaz..Genç arkadaşlarım diyor… Sizler gençsiniz, geçmişi bilemeyebilirsiniz…diyerek, ocakçıya da yüksek sesle: Garson bize altı çay daha getir… diyor.
Bu arada çay ocağının girişinde diğer arkadaşlarından uzak bir genç;
-Rıza abi diyor, bir de bu şair ve yazarın büyük bir yazarın adına düzenlenen hikâye yarışmalarında iki hikâyesi – bu şehri anlatan- kitaba girmiş diyor,
Rıza:
-Doğrudur diyor.
Başka bir genç:
-Milli Mücadelede Milli Mücadeleyi anlatan Atatürk’ü anlatan tek anılar da bu şair ve yazarınmış…
Rıza:
-Evet arkadaşım, haklısın…
Çaylar geliyor.
Rıza:
-Afiyet olsun arkadaşlar diyor, afiyet olsun, Garson, çayların tamamı benim, genç arkadaşlarıma dokunma diyor.
Neden sonra çay ocağından kalkarak yavaş adımlarla yürüyor, kendi kendine; “Ne oldu bu arkadaşa, şimdi bu arkadaş nerededir? Şehir adına kendisine bir ödül versek kabul eder mi? Güler, el sallar geçer mi?” diye kendi kendisine sorarak yürüyor, nedensiz gülüyor. (2025-AKŞEHİR)