Türbe konik bir çatı ile kaplı, 12 sütün üzerinde durmaktadır.

İlki 13. yüzyılda Anadolu Selçukluları zamanında daha ilkel bir durumdaydı. Mezarlıkta ilk mezarın 1205 tarihli olduğu varsayılmaktadır.

Türbenin yapılışına ilişkin birçok söylence var:

“Hoca kendi mezarını sağken kendisi yapmıştır. Bir gün şehrin hem zengin hem de çok cimri olan yöneticisine gitmiş: “Çok önemli, eşi bulunmayan öyle bir anıt türbe yapacağım ki, görenlerin parmağı ağzında kalacak. Ancak 10 altın gerekli...”

 Çok cimri olan yönetici öneriyi çok ilginç bulmuş hemen kesesinden çıkartarak 10 altını Nasreddin'e vermişti. Hoca gitmiş ovanın yüzünde büyük bir tarlanın ortasına bir kapı dikmiş, üzerine de bir kilit asmıştı.

Bakmaya gelenler, yönetici ve cimri; duvarı, çatısı olmayan tarladaki kapıyı görünce hem şaşırmış hem de gülmüşler. Hoca ise amacına ulaştığını düşünmüş: “-İleride torunlarınız sizi yüksek kale mezarlarınızda ziyarete geldiklerinde ağlayacaklar. Ayrılırken de evlerine ağlayarak dönecekler ama Nasreddin'in tarlanın ortasındaki türbesiz, binasız kapıyı görenler ise kendilerini gülmekten gözyaşı dökmekten, alamayacaklar"

Öyküyü dinleyen cimri, varsıl yönetici gelip görenlerin gülmesi için Hoca'nın tarladaki kapısını korumuşlar. Sonuçta da oraya günü gelince Nasreddin Hoca'yı gömmüşler.

Sağlığında Hoca'nın başka bir isteği daha olmuş. “Mezarımda sıkılır dışarıya bakmak isterim küçük bir pencere bırakırsanız sevinirim.” Vasiyet yerine getirilmiş, mezara ufak bir penceremsi delik açılmıştır.

Görüldüğü, söylendiği gibi Nasreddin Hoca'nın türbesi gerçekten de başka türbelere benzemez. Asya'da, Avrupa da birçok ülke gördüm. Önemli kişilerin mezarlarına çok özen gösterilmiş, kişinin saygınlığı mezarına yansıtılmıştır. Özellikle Müslümanların mezarlarına sanduka konmuştur. Baş tarafına tomruk dikilmiş, üzerine kavuk geçirilmiştir. Bilenin kimliğini anlatan levha asılmıştır.

Nasreddin Hoca’nın sandukası, kimlik levhası ve kavuk geçirilen başlığı ahşap olduğu için zamanla birçok kez yıpranmış, eskimiş ve değiştirilmiştir. Taştan, betondan mermerden yapılmaya başlanmıştır.

Nasreddin Hoca’nın Türbesi,13. yüzyıldan beri birçok onarım görmüştür. 1955’de taş, ahşap, beton terkedilerek sanduka mermerden yapılmıştır. Başucuna kavuklu mermer dikilmiştir. Saygı simgesi olarak da sandukasının üzerine puşide örtülmüştür.

Türbeyi ayakta tutmak için içte 6 sütun, dışta 12 sütun kullanılmıştır. Kapısı demirdendir, çift kanatlıdır. Üzerinde ise paslı, bir kilit asılmıştır. Mermer sütunlar birbirlerine kemerlerle bağlanmıştır. Konik çatının diş tepesinde alemli demir çubuk bulunmaktadır.

Bir dönem Nasreddin Hoca'nın türbesinin hemen bitişiğinde bir serenin dikildiği, seren üzerine de Hoca’nın sancağının asıldığı görülmüştür. Ayrıca türbenin içinde, sandukanın yanında altı olmayan testilere de rastlanmıştır. Mezarlık bekçileri zaman içinde bunları kötü amaçla kullandıkları için sancak ve testiler kaldırılmıştır.

Çok çok önceleri her türbenin ayrı ayrı bakıcıları bulunuyordu. Nasreddin Hoca’nın türbesini koruyan türbedarı da vardı. Para istedikleri, ziyaretçileri rahatsız ettikleri için bunlara da son verilmiştir.

Türbede Hoca'nın kimliği, kişiliği ile ilgili yerleşik kalıplar halinde yazılara da yer verilmiştir… Ayrıca ziyaretçilerin gelişigüzel yazdıkları dilek, istek yazıları da türbenin değişik yerlerinde yor yazıları da görülmektedir.

Nasreddin Hoca Akşehir’in çok önemli bir simgesi ve döneminin halk filozofudur. 13.yüz yılda yaşamıştır. Mevlâna ile çağdaştır. Sivrihisar Hortu Köyü’nde doğmuş, 1284 yılında yaşadığı yer olan Akşehir'de ölmüştür.

Mezarı Akşehir Kileci Mahallesi 216 ada ve 1-2 parseldedir. Mezar ve türbe 13. yüz yıldan kalmadır. O gün den bugüne türbe üzerinde yapılan tüm onarım ve değişiklikler tek tek ele alınarak anlatılmıştır. Ani-defterleri üzerinde de durulmuştur.

1950'de "Nasreddin Hoca Anı Defteri tutulmuş, ardından “Nasredin Hoca Fıkraları Derleme Defteri”ne yer verilmiştir.

Nasreddin Hoca Türbesine devlet erkanının, sivil halkın yanında Türk ordusunun komutanları da büyük ilgi göstermiştir.

Türbe görsel sanatlar, süsleme, minyatür, resim, karikatür, amblem sanatları yönünden de değerlendirilmiştir.

Hocanın türbesine bir tarihçi gözü ile bakılmakla kalınmamış edebiyatçı, araştırmacı gözü ile de incelenmiş, kimi şairlerin şiirlerine de yer verilmiştir.

Hele eserin hazırlanmasında çok sayıda kaynağa baş vurulduğu da dikkatlerden kaçmamaktadır.

Kitap büyük boy olup 232 sayfadır. İlk sayfadan beri anlata geldiğim bilgileri “Tüm Yönleriyle Nasreddin Hoca Türbesi” adlı kitaptan aldım. Adını duyarım Mehmet Koç yazmiş. Trabzon'da doğmuş, Akşehir sevdalısı bir öğretmen.

Kitabı çok beğendim. Kalıcı bir yapıt.

Neden bunları ben yazmadım? Tarık Buğra, Muammer Yüzbaşıoğlu, Nihat Ak yazmadı? Düşündüm. Ben yazamazdım. Yazar olmak kolay değil. Sabırlı olacaksın, çok zaman, bel ki de çok para harcayacaksın. Çok sayıda kaynağa ulaşacaksın. İğne ile kuyu kazar gibi uğraşacaksın. Çok bilgili, çok donanımlı olacaksın. Arapça, Farsça, Osmanlıca bileceksin. Tarihe olan ufkun açık olacak. Arapça olan yazıları okuyup yorumlayacaksın.

Yok. Benim işim değil, Nasreddin Hoca'nın gülmecelerinden oluşan 20 kadar çocuk kitabı hazırladım ama türbesi, sandukası hakkında yeterli bilgim yoktu. İyi ki Mehmet Koç yazmış, oldukça akademik ama Mehmet Koç Türkçeyi de iyi biliyor. Kuru bilgileri güncel, akıcı Türkçesi ile renklendirmiş, ilginçleştirmeyi başarmıştır.

Araştırmacı tarihçi usta yazar öğretmen hemşerim Mehmet Koç'u yürekten kutluyor, alkışlıyor, sağlık ve başarılar diliyorum.