Yıllardır bu işi severek, bilinçli bir şekilde sürdüren belediyenin halkla ilişkiler, basın bölümünden Sevgi Salcı’dan başkası değildi. Bartın Belediye Başkanı Cemal Akın da başkanlıkta ilk yılı olmasına karşın çok uzun yıllardır bu işin içindeymiş gibi sahiplenmişti. Garnizon Komutanı Kıdemli Albay Yalçın Enç de görevindeki ilk aylarında Bartın Kitap Fuarını sahiplenmişti. Ülkemizin yüz akı yazarları, şairleri, ressamları, düşün insanları bu şirin kentte bir amaç uğruna buluşmuştu. 14-21 Ekim 2010 tarihleri arasında gerçekleştirilen Bartın Kitap Fuarının onur konukları Adnan Binyazar ve Bartın Valisi İsa Küçük olmuştu.  

Bartın Valisi İsa Küçük’ün meslek alanında yaptığı güzellikleri sanat alanında yarattığı başka bir güzellikle taçlandırmıştı. Osmaniye Valiliği döneminde, çalışmalarına hayran kaldığı Prof. Dr. Halet Çambel’in yaşamını destanlaştırmıştı. Bartın Belediyesi, Valilerine sahip çıkarak kitap fuarının onur konukları arasına alarak ödüllendirmişti kendisini. Bir de söyleşi konulmuştu programda. Söyleşiyi Şair Müslüm Çelik yapmış, izleyenlerce çok beğenilmişti.  

“Halet Abla Destanı hem gerçek hem de bir düştür. Destanı, Halet Abla “yazdı”, ben kaleme aldım. “Yazılan” bölüm gerçek, “kaleme alınan” bölümü düştür. Bazen gerçek düşe, bazen düş gerçeğe çok yaklaşmış, zaman zaman da düşle gerçek karışmıştır. Ayırma işi okuyucuya bırakılmıştır.” demişti İsa Küçük.

Kitapta seçilen sözcükler, dizeler arasındaki kurgu, noktalamaya verdiği önem Vali Bey’in de aynasıydı. Kasım 2009 Bartın Kitap Fuarı’na gittiğimde, bir Pazar günü evine davet ederek kitabını okutmuştu. Söyleyecek söz bulmamıştım. Hem özenerek yarattığı eserine hem de ince, şairane ruh güzelliğine. Görev yaptığı her ilçede, her ilde kültüre, sanata, insana verdiği değere bazı yerlerde tanık olmanın huzurunu, mutluluğunu, gururunu yaşıyordum. Yatılı bölge okullarına yaptığı katkılar, oralardaki kitap kampanyaları daha dün gibi taptaze capcanlı anılarımızdadır…

Bu kitabında bir Çınar’ı destanlaştıran Vali İsa Küçük, Prof. Dr. Halet Çambel ile 2003 yılında, Osmaniye Valiliği görevine başladığı günlerde tanışmış. İşte o tanışmadan sonra Halet Çambel’i destanlaştırmayı kafasına koymuştu belki de… O yıllarda Osmaniye Kadirli Kartepe’de kazı yapan arkeolog Prof. Dr. Halet Çambel, bir Hitit uzmanıydı.

“Kartepe’de Hitit bazalt ustası Hatikka / Elinde keski ve çekiçle ter dökerken şölen tablosuna / Kaç kere / Kan ter içinde uyandı korkulu rüyalardan / Ya bir celladın elinden kurtardı başın ı/ Ya da üzerine gelen savaş arabasının üstünden atılan oklardan” (sayfa 146) 

Kitap bir tarih sırası izliyor. Geçmişten günümüze ışık tutuyor. Tarihsel bir belge demek daha yerinde olacak. Kitaptaki bilgiler onlarca kaynağa dayandırılmış. “Ağustos 1919 / Halet üç yaşında/ İlk hediyesini alır babasından / At ve kılıç / Alman tahtasından / Erzgebirge’den / Mustafa Kemal Paşa / Çoktan geçmiş Anadolu’ya / Amasya, Erzurum ve Sivas / Kongrelerle / Kurtuluşu teşkilatlandırmakta /Özgürlük/ Bağımsızlığa bağlı” (sayfa 36-37)

Dünyaya bağımsızlık savaşının nasıl kazanıldığını öğretmiştik. Yeni Türkiye Cumhuriyeti’ne dur durak yoktu. Eğitim seferberliği başlamalıydı. “Kırk bin köy / Sekiz yüz kasaba ve şehirden / Üç milyonu yetim, beş milyon çocuk / Koştu okul yollarına / Öğretmen kollarına / Kara tahta, beyaz tebeşir, Başöğretmen / Yetmedi millet mektepleri / Yetmedi okullar, öğretmenler çocuklara / Analar babalar bir oldular / Halkevleri ve odalar” (sayfa 42)

Halet Çambel’in Fransa’ya arkeoloji eğitim için gitmesi. “Bizim Halet / Fransa’nın altını üstüne getirir / Arkeoloji öğrenirken / Parislileri birbirine katar / Paris’i yakar, demişti Mina” (sayfa 45) Halet Çambel, Fransa’da değişmiş, dünyası, yaşama bakışı olduğu gibi değişmiştir. “Öğrendi insanlığa hizmet etmeyi / Sevdi insanı / Ve evrensel düşünceyi / Yanıldı Mina / Paris, Halet’i yaktı / Paris’te yanıp yeniden dirildi Halet” (sayfa 45)

İkinci Dünya Savaşı’nın ülkemizdeki etkileri, savaşın yokluk yılları, yoksunlukları destanda yer almış. “Nefesini tutmuş İstanbul / Sessiz ve kıpırtısız beklemekte / Ekmek yok / Şeker yok / İş yok / Sevgi / Sevgi var / Yüreklere sığmayacak kadar / Savaşı boğacak kadar / Sevgi var” (sayfa 57) O yıllarda aydınların çektikleri unutulmamış. “Her yer kan revan / Nezarethaneler / Hapishaneler dolup taşmakta…” (sayfa 56)

Halet Çambel, arkeolojiye adadığı yaşamını at sırtında oradan oraya sürdürmektedir. Dünya medeniyetlerini gün ışığına çıkartma mücadelesini ekibiyle yapmaktadır. “Yalanı ve hileyi yendi Halet / Sevdi pantolon giymeyi / At binmeyi, kılıç kullanmayı / Ok atmayı / Sevdi acıları paylaşmayı / İçten olmayı / Dost kalmayı / Aydınlık gülmeyi” (sayfa 43)

1950, 1960, 1970’li yıllar bir film şeridi gibi gözler önüne seriliyor. Geliyoruz 1980 yılına. “Yeni yıl: Devalüasyon, yüksek zam / Ocak karaları, bankerler / Öldürmeler, can ve mal güvenliği / Emniyet asayiş / 12 Eylül / Dikkkaaat! / Sokağa çıkmak yasak! / Güneşe çıkmak / Güzele bakmak yasak! / Örgütlenmek yasak / Toplanıp, birlikte mücadele yasak / Herkes tek başına yaşayacak /Evinde / Yalnız, yapayalnız” (sayfa 195)

Bu destan her okuryazarın elinde bulunmalı. Geçmişimizle, tarihle, ülkemizi derinden etkileyen olaylarla yüzleşmeli. Şunları da yaşamıştık, zamanla insan unutuveriyor, diyebilmek için Halet Abla Destanı’nı okuyun. Sözü fazla uzatmadan yazımı kitabın arka sayfasındaki birkaç satırla noktalıyorum:

“Bu öyküde, son yüzyıl boyunca Türk siyasal hayatı içinde yaşanan gelişmeler arasında, tatlı, acı, ekşi ve kekremsi tadıyla yaşanmış mutluluğu ve yüreklerdeki insan sevgisini bulacaksınız.”