“Okumayı, yazmayı Türkçe öğretmenim Savaş Ünlü sayesinde geliştirdim. Öğretmenimiz ülke çapında çok sevilen bir yazar ve öğretmen. Dersimize Savaş Ünlü’nün gelmesi bizlere çok şeyler kazandırdı. Onun sayesinde okumayla, kitaplarla tanıştım. Daha iki üç hafta önce Ekin Koleji’nin yarışmasında yine üçüncü olmuştum. Beni yetiştiren öğretmenime çok teşekkür ediyorum. Ben de öğretmenimiz Savaş Ünlü gibi yazar olacağım.”  

İdil Kaptanoğlu’nun kompozisyon dalındaki Türkiye üçüncülüğü okulda da sevinçle karşılandı…”

Bazen eskiye, geçmişe dönmek mutlu ediyor insanı. Dünyayı etkisi altına alan Corona günlerinde bu gazete haberi elime geçti. Kesip arşivlemişim. Okuyunca gözümün önüne sevgili öğrencim İdil geldi. Benim minik, sevimli kızım. 10 yaşındaydı bu ödülü aldığında.  

“Öğretmenim ödülü almaya birlikte gidelim, babam da geliyor.”

Tören hafta içinde yapılacaktı. Okulu dersleri bırakıp gitmek olmazdı. Durumu kendisine anlattım.

“Anlıyorum öğretmenim” demişti.

Ortaokulu bitirince Ankara’ya gitti. Güzel sanatlar lisesini okuyacaktı. Bir daha da görüşme olanağım olmadı. Sanırım üniversiteyi bitirmiştir.

Meslek yaşantımda üreten, yaratan öğrenciler yetiştirmeye önem verdim. Birlikte çalıştık, çabaladık, ama başardık. Ben onlara anahtar verdim. Düşünmeyi öğrettim. Bunu kullanmak arttık kendilerine kalıyordu. Tiyatroda sahneyle tanıştırdım. Şiirde şiirle tanıştırıp sevdirdim. Öyküde birlikte yazdık, inceledik, eksikleri bulduk. Onun da ötesinde bol kitap okudum, okuttum. 

Bana sorarlar, öğrencilerin niçin başarılı oluyor. Üstüne düşüyorum. Özel ders peşinde koşmuyorum sizler gibi. Hiç de vermedim. Her yıl okul açılınca okula binlerce not bırakırlardı. Ders alacağız, diye. Dünya görüşüme aykırı der, işi o konunun yamyamlarına bırakırdım. Ülkeme borcum var, onu da iyi öğrenci yetiştirerek ödemeye çalışıyorum. Dede, anne de öğretmen olunca bizdeki mesleğe kara sevdadan başka bir şey değil.

Şimdi kafama takılmıyor değil. Canım öğrencim İdil acaba yazmayı sürdürüyor mu? Yoksa lise yaşantısında sınav kaygısıyla okumaya, yazmaya ara mı verdi? Ortaokul yıllarında sınıflarımdaki öğrencilerin yarısı şair, yarısı yazar olmak isterlerdi. En çok da Türkçe öğretmeni olmak isterlerdi. Liseye gidince bu istekleri bir kenara atılırdı. Kuşkusuz onlarda sınav endişesi ağır basardı.

Sadece gecekondu okulumdaki öğrencilerim sözlerinde durdular. Onlara maddi, manevi her türlü desteği sağlardım. Şiiri, tiyatroyu, öyküyü, romanı sevdirmiştim. Bana sürekli olarak şunu derlerdi:

“Öğretmenim sizin gibi Türkçe öğretmeni olacağız. Siz nasıl davranıyorsanız öyle davranacağız öğrencilerimize.”

Dediklerini tuttular. Onların arasında 50’ye yakın öğrencim Türkçe öğretmeni oldu. Çoğu da Doğu’da görev yapıyor. Dostluğumuz sürüyor, onlara desteğim de sürüyor. Kaynak kitaplarımı, ders notlarımı, oyunlarımı veriyorum. Çıkan kitaplarımdan öğrencilerine armağan olarak yolluyorum.

Meslek sevdası böyle bir şey olsa gerek. 13 yıl önceki bir gazete haberi beni nerelere götürdü. Güzellikler içinde olsun her şey…