Özel PARKHAYAT Hastanesi’nden Psikolog Ayşenur İnal, pandemi döneminde psikolojik sağlığımızı değerlendirirken, özellikle çocuklarımızın duygularına nasıl ulaşabileceğimize dair önemli tavsiyeler paylaştı.





Herkesin bu salgını farklı şekilde yaşadığını ancak neredeyse hepimizin hissettiği duyguların başında, şiddeti kişiden kişiye değişmek koşuluyla kaygı ve korkunun geldiğini vurgulayan Psikolog İnal’ın değerlendirmesi şöyle:





“Bu dönemde hepimizin duyduğu kaygının sürekli yer değiştirmesi için hazır bir zemine sahibiz. Dönemin başlarında market ve fırınlarda oluşan izdihamları seyrederek beslenme kaygısının şiddetine tanık olduk. Sonraları bu kaygı yerini daha derin kaygılara bıraktı. Fiziksel sağlığı korumaya çalışırken; fiziksel sağlıklılığı koruma kaygısı, işini kaybeden insanda ekonomik kaygıyla yer değiştirebildi. Evde zaman geçirmek keyfi bir eylemken artık zorunluluk haline geldi. Dolayısıyla rutinimiz değişti; aynı evi paylaştığımız kişilerle belki de hiç olmadığımız kadar yan yana kaldık, kalıyoruz. Kaygı yer değiştirmeye devam ederken tüm değişen durumlarda her zaman tehdit edilen “ruhsal olarak iyi olma halimiz” oldu.





En soyut, en görülmeyen ama bizi en çok etkileyen alanı yine es geçiyoruz. Oysa ruhsal iyi olma halim, bedenimle/bağışıklık sistemimle doğrudan alakalı. Ruhsal iyi olma halim, çocuğumun iyi olma haliyle doğrudan alakalı. Ben kendim iyi olamazsam, bende olmayan bir şeyi karşı tarafıma verdiğim sanrısı, yanılgısıyla yaşarım yalnızca. Dolayısıyla burada insanlara nasıl bir süreç yönetileceği ile ilgili fikirler aktarmadan, kişinin önce kendisinin iyi olma halinin değerli ve öncelikli olduğunu vurgulamak isterim. Çünkü biz insanlar ne kadar bilgiye sahip olursak olalım; genellikle bu bilginin eksikliğinden değil, sahip olduğumuz bilgileri uygulayamamaktan yakınırız.





Çocuklarla ilgili olan soruların yanıtı çoğu zaman yine çocuklarda





Bu süreçte gerek yüz yüze gerek sosyal medyadan karşılaştığım sorular çoğu zaman çocuklarla ilgili oldu. Bunu her zaman ifade etmeye çalıştım; çocuklarla ilgili olan soruların yanıtı çoğu zaman yine çocuklarda. İlk ve temel olarak söylediğim şey şu olur: Çocuğunuza dönüp bakın. Biz yetişkinler birbirimize duygu ve düşüncelerimizi aktarabiliyorken çocukların tarafında işler her zaman bizimki gibi gelişmiyor. Çocuk anlatır da tabii ama anlatmaktan ziyade gösterir. Çocuğunuza bakın, sözel olan ve olmayan tepkilerini izleyin. Onun beden dili, yüz ifadesi, uyku düzeni, bedenini ziyaret eden ağrıları yanı başınızda olan çocuğunuzu anlamak adına araçlar, sizi çocuğunuza götüren yollar. Çocuğa giden yolları yine çocuk yaratır, çocuğunuza ulaşmak istiyorsanız, sizin onun yarattığı yolda ilerlemekten başka doğru yolunuz yok.





Her çocuk biricik, kimi çocuk süreçle ilgili çok fazla soru sorabilir. Kimi çocuk bir şey duymak istemeyebilir. Yalnızca onun özelliklerine ve ihtiyaçlarına odaklanmalı. Onların sorularını geçiştirmeden gerçekçi ve doğru cevaplar vermek önemli. Daha da önemlisi, neyin nasıl söylendiği. Sadece çocuğa bakmak değil, biraz da kendinize dönüp bakmak gerek çünkü o sizi izliyor. “Ben de korkuyorum ama geçecek” derken bedenim, yüzüm nasıl? Endişem yüzümden okunurken onu yatıştıramam, yalnızca doğru cümleleri kurmakla ona iyi gelemem. Çoğu anne baba bu sanrıyla yaşam sürüyor. Duygular hakkında konuşmak çok önemli, duygu ifadelerini onlara tanıtmak önemli. Rutin düzenlemek önemli. Önceleri hayatlarının önemli bir yerini kaplayan okulun yerini yeni rutinler almalı fakat burada kastettiğim, akademik odaklı bir süreç değil. Stres düzeyi yüksek olduğu zaman öğrenme zorlaşıyor dolayısıyla şu an çocukların dikkatlerini uzun süre online derslere vermeleri, konsantrasyonlarını sağlamaları çok daha zor. Mahrum kaldıkları birçok şey varken bu koşullar altında onlardan akademik başarı bekliyoruz.





Şu andaki öncelikli hedeflerimiz; fiziksel olarak ve bununla beraber psikolojik olarak sağlıklı çıkmak, iş veya okulla ilgili işlevlerimizi olabildiğince devam ettirebilmek.”