Kaçınılmaz olan bu değişimler karşısında, elbette insanoğluna dair de ne varsa; yaşam sürelerinden, beslenme alışkanlıklarına, yönetim tarzlarından, beğeni ve isteklerine kadar hemen her konuda da değişimler yaşandı. Ancak tüm bu değişim süreçlerinde; insanoğlunun yegane özelliği olan duyguları çok fazla değişmedi ve duyguları, insanoğlunun kaderi üzerinde son derece önemli roller üstlendi. Şöyle ki; savunma amaçlı, sosyal amaçlı, ticari amaçlı, sportif amaçlı birçok organizasyonda hep bu duygular ön plana çıktı.  Bu tarz organizasyonlarda son iki yazımda da (“Kuvayı Milliye Destanı” ve “Başarıya götüren Faktörler”) değindiğim üzere organizasyon içinde insanların sorumluluklarını omuzlayan lider konumundaki şahıslar kadar katkı veren insanların da kendi duyguları kadar diğer insanların duygularına da önem vermeleri halinde ekip dinamiklerinin pozitif yönde etkileneceği kaçınılmaz.

İnsanlık tarihi boyunca bakıldığında her türlü organizasyonda başarı, duygusal zekası yüksek insanlar tarafından kazanılmıştır. Özetle bireyleri-toplulukları etkileyen duygusal zekası yüksek insanlar, insanlığı ve bulundukları çevreyi farklı yerlere taşırlar. Konu hakkında örnek vermek gerekirse; daha önce okuduğum, yaşanmış-çarpıcı bir hikayeyi, tam da eğitim dönemi açılmışken bu hafta tekrar karşıma çıkınca, eğitim-okul-anne-baba-öğrenci-öğretmen konularının tümünü kucakladığı ve konuya güzel bir örnek olacağı düşüncesiyle sizlerle paylaşmak isterim.  

Thomas Alva Edison’a, dönemin ABD eğitim sistemine tabi olan bir ilköğretim okulunda geçirdiği öğrenim yıllarında bir gün okul müdürü tarafından annesine götürmesi talebiyle mühürlü bir mektup verilir. Evde mühürlü mektubu açan annesi yüksek sesle ve gözyaşları içerisinde mektubu okur; “Oğlunuz bir dahi. Okulumuz ne yazık ki onun için son derece küçük ve özel eğitim verecek öğretmen kadrosu açısından yetersiz. Lütfen ona özel eğitim veriniz.” Bu mektup neticesi, Thomas’ın eğitimi evde devam eder ve uzunca bir süre ona farklı öğretmenler bulmak için annesi çırpınır.

Yıllar sonra, ünlü bir bilim adamı olmayı başarmış olan Edison’un annesi vefat eder. Yoğun işleri yüzünden annesini son yıllarında ihmal etmiş olmanın verdiği hüzünlü ve yoğun duygularla aileye ve annesine ait eşyaları kurcalayan Edison, bir ilkokul öğrencisiyken kendi elleriyle annesine verdiği mektubu bulur. O sırada çok parlak bir gelecek vaat ettiği bilinen bir bilim ve iş insanı olan 24 yaşındaki Thomas Edison, gözyaşlarına boğularak mektubu okur. Ancak mektup hiç de hatırladığı gibi bir içeriğe sahip değildir; “Sayın Nancy Matthews Elliott Hanımefendi, oğlunuz Thomas akranları içerisinde geri düzeyde, yavaş anlayan ve sürekli saçma sorular sorarak öğretmenleri meşgul eden, şaşkın bir çocuk. Üzülerek, okulumuzda eğitim almaya devam edemeyeceğini bildiririz.” Aynı günün gecesi, kişisel günlüğüne şu notu yazar; “Ben, Thomas Alva Edison; fedakar, kahraman bir anne tarafından yüzyılın dahisi yapılmış, şaşkın bir çocuğum!”

Sonuç: Yürüdüğümüz bu yaşam yolculuğunda, her ne iş yaparsak yapalım; ‘Duygusal Zeka’nın başarıyı beraberinde getireceğini unutmayalım.