Böyle bir atasözümüz var; fakat anladığımız gibi değil bu söz! "Borç yiğidin elindeki bir kamçıdır" demiyor; "Yiğit borca batarsa; sürekli sırtına kamçılar iner!" demek istiyor. Borçlu olmak, alacaklının emrine ve ipoteği altına girmek sonucunu doğurur. Sonuçta, biz de çok borçlandık. Devletimizin milletimizin büyük fedakarlıklarla yapmayı başardığı ulusal kurumlarımızı satanlar ise; o paraları, borçları kapatmak yerine; partizanlık ve yandaş kayırmacılık için kullandılar. Sonunda bize borç verenler ve cari açık alacaklılarımız; tepemizden bakmaya, küçümsemeye kalktılar bizi. A.B  gibi kendi birliklerine de, o kadar çabalamamıza rağmen almadılar.  Hiçbir zaman almayacakları anlaşılıyor.

Osmanlı padişahı; o kadar çok sarayları varken; yeni bir saray yapmak için; "Evladı eyalim (çocuklarım ve karılarım) açıkta mı kalsın?" diyerek, Ağır faizli ipoteklerle düşman ülkelerden borç almıştı. Yeniden denizi doldurtarak yaptırdığı sarayında bugün başka padişahlar oturuyor. O zamanki alacaklılar, o gücün verdiği cesaretle İstanbul'u işgal etmişlerdi. "İşgal mükemmel olsun ve Türkleri yurtlarından çıkarıp imha edelim" diyerek; Yunanlıları da İzmir'e çıkardılar. Aynı zamanda İslam Halifesi de olan Padişah, alacaklıların zorlamasıyla "Yunan askeri, benim askerimdir. Karşı konulmasın!" diye, tümüyle ihanet eseri olan emirler yayınlamak zorunda kaldı.

Büyük Atatürk, bazılarının boş bir macera ve ülkeyi tehlikeye atma olarak vasıflandırdığı; Anadolu'ya geçip Yunana karşı savaşma cihadını başlatmasaydı; Şimdi Arap yanlısı olanlarının adları; Yorgo-Morgo-Vasilidis filan olacaktı. Borçlu olmak bu kadar tehlikeli; hatta öldürücüdür.

Ne yazık ki; başımıza geçenler de sürekli borçlandırıyorlar ülkemizi! Nazilli Basma Fabrikası'ndan başlayarak tüm ulusal kurumlarımızı sattılar. Hiçbir borcu, kapatmadılar. *Dağlar gibi, yığılan dış ve iç borçlar  problemimiz var. O yetmiyor; bir de *Cari açıklar belası sürüp gidiyor. Uluslar arası itibarımıza büyük zarar veriyor.

Satılan o kadar ulusal kurumlarımızın bedelleri nereye gitti? Çok ve çeşitli gazeteler okurum; hiçbirinde açıklamaya rastlayamadım. Bol-bol makam uçakları ve arabaları dış ülkelerden çok pahalıya satın alındı. Torpilli valilere; çifter lüks makam Mersedesi ithal edildi... Gösteri kalabalıklarını toplayıp nutuklar çekmek de epey masraflı oldu. Fakat bütün bunlar bile, satılan kurumlarımızın bedelinin ancak küçük bir parçasıyla karşılanır... Satılan kurumlarımızın Paraları nerelere gitti? Niçin borçlarımız azalmıyor da artıyor?   Ben çocukken bazı komşu kadınlar rahmetli anneme dert anlatıp akıl danışmaya gelirlerdi. Kahveye gidip kumar oynamaya başlayan oğulları, evin tek tenceresini sattığı için; ağlayıp teselli ararlardı. Annem üzülür fakat onların ağlamalarını dindirecek dualar eder; güzel sözlerle kalplerine ferahlık verirdi.  Bizim dik kafalı haşarı güçlüler de, ülkemiz için bir evin tenceresin den, tavasından da önemli birçok yaşamsal kurumlarımızı sattılar. Paraları getirip bütçeye ilave etmediler. Bilmem kime ve nerelere gitsek de dert yansak; ağlasak? O güzel ve hayati kurumlarımızı, kimler gelip de yeniden kuracak? Kurmaya kalksalar, yeni kaynaklar nasıl bulunacak?