Dünyaya şekil vermeye kalkışabilmek ve başka ülkelerin iç işlerine karışabilmek için; süper güç olmak gerekir. 1-Ekonomide en zengin ülke veya en zenginlerden biri olursunuz... 2-Üstelik Hiçbir devletin yapmayı başaramadığı silahları ve nükleer öldürücüleri yalnız siz yaparsınız... 3-O zaman bile, başka ülkelerin işlerine, hot be hot karışamazsınız. El altından işler çevirerek, ittifaklar kurarak veya kurdurarak, dolaylı yollardan komşularınızın ve başka ülkelerin işlerine yön vermeye, ancak  kalkışabilirsiniz. Bunu bile, belli etmeden; onurları incitmeden becermek gerekir. Bir zamanlar "Ülkesinde güneş hiç batmaz" denilen(Sömürgelerinden birinde gün batsa; başkasında doğuyordu) İngiltere bile; bugün başka ülkelerin işlerine yön verebilmek için, Amerikan ordusuna güveniyor.

Yöneticilerimizin, Suriye ve Mısır'ın iç işlerine karışmaya kalkmaları ise; ihracat gücümüzün ve oralarda iş yapan vatandaşlarımızın çok zararına oldu. "Değişik örgütlerden olup, Suriye'ye savaşmaya gidenlerin, ülkemizden Sınırı geçtikleri" yolunda batı ülkelerinin gazete ve televizyonlarında haberler çıkıyor.

*Güneyimizdeki ülkelere, Suriye'den geçerek mal taşıyorduk. *Mısıra ihracatımız çoktu, orada çalışan işçi ve iş adamlarımız iyi kazanıyordu. Bu fırsatlar tepilmiş oldu.  Arapçı ve Arap problemlerine yoğunlaşan bir dış politika; katlanamayacağımız kadar yükler getirdi;  Çok zararımız oldu!

Mavi Marmara gemisinin, birçok gönüllülerle İsrail'e karşı gösteri yapma amacıyla gönderilmesi olayı da yanlıştı. Hoca Efendinin, "Bir devletin izin vermediği hareketleri, ona karşı yapmamak gerekir" mealinde ikazı olmuştu. Dinlemeyip gönderdiler birçok insanımız öldü; dünya da bizi onaylamadı.

Başka ülkelerin işlerine ayrılan enerji ve kaynak; kendi problemlerimizin çözümüne harcanmalı. RABİA'YA AĞLAYANLAR; KEŞKE AFYONDA KAZA SANILAN PATLAMADA ŞEHİT OLAN, OTUZ ASKERİMİZE AĞLASAYDILAR.

Arap ülkeleri, Osmanlı devletinin en güçlü dönemlerinde; Anadolu'dan ve Anadolu insanlarından çok yardım aldıkları ve el üstünde tutuldukları için, İstanbul'a tabi olmuş gibi davranmışlar. İngilizler ve diğer batılı sömürgeciler, Osmanlı devletini ve Türkleri ortadan kaldırmaya kalkıştıklarında ise; onlardan yana olup bizi çökertmişler. Yemen'de sayısız şehitler vermişiz.Anadolu halkının o kadar büyük insan kaybı olmuş ve ciğerleri yanmış ki! "ADI YEMENDİR- GÜLÜ DİKENDİR- GİDEN GELMİYOR- ACEP NEDENDİR? diyen bir ağıt, bugünlere kadar gelmiş.

"Ne Şam'ın Şekeri, ne Arabın yüzü!" diye bir atasözümüz bile vardı. Gerçekten Şam esnafı; şekerden öyle değişik ve güzel yiyecekler üretirler ki; şaşarsınız. Eskiden şeker bulunamayan bir madde imiş. O atasözü, buna rağmen dilden dile dolaşırdı.

Büyük Atatürk, hiç kimsenin beklemediği bir şekilde Yunanlıları denize döküp; İstanbul ve Doğu Trakya'yı sömürgecilerin işgalinden kurtardı. Kurduğu cumhuriyetin ana politikası için; YURTTA SULH! CİHANDA SULH düsturunu benimsedi ve bizlere tavsiye etti. Başka ülkelerin iç işlerine karışmak, o düstura aykırıdır. Yalnız dış ülkelerdeki Türkleri, Türkmenleri ve vatandaşlarımızı korumak gerektiğinde; o devletlerin böyle şeylere engel olması için; onlara istek ve tavsiyelerde bulunmamız; veya zorlayıcı baskı yapmamız şart olur. Bunun dışında, başka ülkelerin iç işlerine müdahil olmak; hem güvenliğimize, hem dış ticaretimize, hem de uluslararası ilişkilerimize büyük zararlar verir. Bizi tehlikeli maceralara bile sürükleyebilir. Ne Suriye, ne de Mısır'a karışmakla bir başarı elde edilmedi. Tam tersi oldu. O işlere ayrılan enerji, para ve zaman; kendi problemlerimizi halletmek için kullanılsaydı; daha iyi olurdu.