Amacımız ve hedefimiz A.B.ye üye olmakmış gibi görünüyor. Fakat o yolda bir milim bile ilerleme kaydedilemedi. Bu eksikliğin bir nedeni; "Batılıların bizi kendilerinden saymamaları ve hatta haritadan silinmemizi birinci amaç edinmiş olmaları" gibi görünse de; Üyeliğimizin gerçekleşmesinin önündeki en büyük engel; Yöneticilerimizin; Avrupa normlarına göre davranmamakta ve kendi keyiflerine göre, adeta sultanlar gibi saltanat hevesinden vazgeçmemeleridir. Aynı farklılık seçmenlerimizde de var. Avrupalı seçmen, seçtiği kişiden hiçbir özel çıkar beklemiyor. Oradaki yetkililerin yakınları ve himayesindeki yandaşları; "Artık halkın a... koyacağız" diyerek böbürlenemiyor.

Bizim yöneticilerde ve başımıza geçenlerde; anlaşılamayacak kadar sivri bir üstünlük duygusu oluşuyor. Avrupa kültürüne göre ise; en yetkili makam sahibi ile; en yoksul veya eğitimsiz vatandaşın davranışları birbiriyle benzeşiyor. Oradaki yöneticiler, sokaktaki herhangi bir vatandaşla eşit olduklarını biliyorlar ve ona göre davranıyorlar.

Vergi dairelerinde, devlet bürokrasisinde de; bir başbakan veya bakan kuyruğa girmiş diğer vatandaşlarla aynı muameleyi görüyor. En yetkililer bile böyle davranılmaktan gocunmuyorlar. Çoğu evinden işine yürüyerek veya bisikletle gidiyor. Korumaları varsa bile; yüzlerce değil! Sıradan biri gibi görünen bir veya iki sivil koruma yetiyor onlara. Kral ve kraliçe gibi davranan hiçbir politikacı veya yetkili yok. Öyle olduğu için politikacılara kin besleyen de çıkmıyor. Olmaz ama, bir tane üstünlük heveslisi çıksa bile, bir daha halktan oy alamıyor. Bizde ise, tam tersi! Birçoğumuz, kendi çıkarlarımıza göre politikacı seçiyoruz.

Avrupa'da bir parti veya politikacı seçim yaklaştığında peynir veya başka hediye kamyonlarını dayayıp oy avcılığına kalkışsa; kazanamaz; kaybeder! Bizde durum tam tersine! Seçilmek isteyenden veya seçilenden, birçok seçmen maddi çıkarlar bekler.

Avrupalı  politikacılar saklanmıyorlar, gizlenmiyorlar her şeyleri, yüz kızartacak sanılan durumları bile açık!   Özel yaşamları da, gizli değil! Macera yaşayanların bile her şeyleri ortada; bunları açığa çıkaranları engellemiyorlar; dava etmiyorlar.

A.B. ülkelerinde Yargıda herkes tam anlamıyla eşit! Hiçbir devlet başkanı veya üst yetkili, yargıya değil kendi yandaşlarını atamaya veya beğenmediklerinin ayağını kaydırmaya; en küçük etkilemeye bile teşebbüs etmiyor.

-Toplanma özgürlüğünün kısıtlanması. -Yargıya ve -gazetelerle televizyonlara baskı. A.B. ülkelerinde yok! Bizde ise sıradan ve her zaman tekrarlanan bir durum!

Avrupa'da hiçbir seçilmiş veya yönetici, kendi yandaşlarını kayırmıyor; kendi seçim bölgesine ve çok oy aldığı yerlere devletin tüm kaynaklarını tüketerek göz boyayıcı yatırımlara girişmiyor.  Halkın kültürü de, bağımsız ve uygar! Çoğu kimse, hakkı olmayan bir makama gelebilmek; bir yatırımı veya çıkarını sağlayabilmek için oy verdiği politikacıları sıkıştırmıyor.

AB'nin bizi üye almaya niyetli olmadığı; açıkça belli!

Durum böyle olmakla beraber; Avrupa Birliği hedefinden vazgeçmemeliyiz. İhracatımızın çoğu Avrupa'ya. Zaman ve gelişmeler üyeliğimizi garantilemese bile; ülkemize ve insanlarımıza daha olumlu olanaklar sağlayacaktır.