Ateş, su ve ahlak, bir yolda buluşmuşlar. Tanıştıktan sonra bir muhabbete tutuşmuşlar. Başlamışlar kendilerini tanıtmaya.

Ateş başlar söze. “Bendeniz ateş. Kimi zaman karanlıklarda, kimi zaman soğuklarda ısınmaya sebebim. Kimi zaman güneşim, kimi zaman bir kor parçasıyım, yakarım hoşuma gitmediğinde önüme ne gelirse. Çok iyiyimdir. Benden çok kere istifade edilebilir.” der ve ekler; “Fakat bir sinirlenirsem yakarım etrafımda ne varsa, kimi zaman yangın olurum ansızın yakalarım en boş anlarda. Onun için benimle aranızı iyi tutun.”

Su devam eder. “Bendeniz” der su, “Hayat kaynağıyımdır. Yokluğum çok kötüdür. Ben olmazsam yaşayamaz canlılar. Her hayatta ben varım, benim olduğum yerde hayat.” Sonra başlar ateşin yaptığı gibi zararlarından bahsetmeye. “Fakat” der, “Ben bir kızarsam sel olurum bazen, bazen bir fırtınayla gelirim ne varsa yutarım. Onun için benimle aranızı iyi tutun.”

Sıra gelir ahlaka. “Bendeniz ahlak. Hayat düzeninde benim yerim başkadır. Benim hiçbir kötülüğüm yoktur. Kimseyi de tehdit etmem” der.

Sonra ateş girer söze. “Ben bu arkadaşlığı çok sevdim” der. “Hani olur da bir gün birbirimizi kaybedersek nasıl buluşacağız?”

Su der ki; “Beni kaybederseniz eğer, bir yağmur gördüğünüzde kaçmayın yaklaşın, ben orada olurum.”

Ateş der ki; “Beni kaybederseniz eğer; bir duman görürseniz, bir sıcaklık hissederseniz hemen gelin, ben orada olurum.”

Sıra gelir ahlaka. Söylediği söz çok manidardır; “Siz siz olun, beni sakın kaybetmeyin. Eğer beni bir defa kaybederseniz bir daha bulmanız mümkün olmayabilir.”

Ne yazık ki günümüz modern insanının en büyük problemi, ahlaki değerlerden uzaklaşmış olması. Tüm dünya ülkelerinde genel bir ahlaki çöküntü var. Bu çöküntünün temel nedeni; üzerinde anlaştığımız bir ahlak anlayışının ya da etik kuralların olmayışı. Halbuki tüm dinler ve pek çok felsefi doktrinler ahlakın öneminden bahseder. Toplum olarak büyük bir ayrışma içerisindeyiz; siyasal, dini ve ideolojik kimliklerimiz maalesef bizi bizden kopardı. Hepimiz ahlaki çöküşün farkındayız fakat bu çöküşü, karşısında olduğumuz siyasi görüş, din ya da ideolojiye sahip insanlarda görüyoruz. Problemi dışımızdakilere yüklüyoruz. Hep başkaları kötü, biz iyiyiz yanılgısı içerisindeyiz.

Ünlü Yunan filozofu Sokrates, ahlaki ilkelerin doğuştan tüm insanlarda var olduğunu savunur. “Bu dünyadaki yanlışlarımızın, doğumla birlikte getirdiğimiz ahlaki ilkeleri unutmamıza neden olduğunu ve yapılması gerekenin ise unuttuğumuz ilkeleri tekrardan hatırlamak olduğunu” söyler. Hatırlamak için kendimize dönmeli, refleksif bir tavırla içe dönük bir sorgulama yeteneğine sahip olunmalı. Kendini bilmek çok önemli fakat zor bir süreç. Tüm dinler ve felsefi sistemler kendini bilme yol ve yöntemlerini sunmuşlar bize. Engin Gençtan (Psikiyatri Doktoru, kitaplarını mutlaka okumalısınız) kendini bilmenin zorluğunu şu şekilde açıklamış; “Kendini bilmek dıştan içe sessiz bir yolculuktur, anlatılması ve paylaşılması zor, bazen sadece kokusu alınabilir. Akmakta olan bir ırmağın, aynı zamanda kaynağına doğru yolculuk edilmesini çağrıştıran bir süreç, kaynağa ulaşılamasa da yolculuğun kendisine değer.”

Kısaca dostlar; kendini bilmek, insanın kendisini ve diğer insanları içinde konumlandırdığı kainatla arasında kurduğu ilişkiyi şekillendirmesi bakımından önemlidir ve ahlaki çöküşümüze de engel olabilir.

Kalın sağlıcakla.

Görüş ve eleştirileriniz benim için önemli: [email protected]