Biraz ötesinde Anadolu Kahvesi’ne liseden arkadaşlarla takıldığımızdan görürdüm. Şimdi Anadolu Kahvesi ismi geçince 24 Ağustos Bulvarı’ndaki kahve akıllara gelecektir, burası değil; ayrıca şehrin göbeğinde sıvaları dökülmüş neredeyse -yıkıldım- dercesine duran eski Vergi Dairesi’nin arkasındaki -kahve de değil, -tam Adliye Parkının karşısında- şimdiki Elit Otel’in olduğu yerde- köşede Anadolu Kahvesi–vardı, tam da burada. Buranın biraz Adliye yolu üzerindeydi Arzuhalci. Bundan en az otuz beş, kırk yıl kadar öncesi.

Geçip dönerken görürdüm. Kendisi dükkanına zor sığardı. Dükkânın kapısı dışarıya açılırdı. Dükkanına göre küçücük bir masa. Kendisi masa gerisinde, genellikle küçücük minicik külüstür bir daktilo makinası ile uğraşır, bir şeyler yazdığını görürdüm.

Adliyeye yakın tüm avukat bürolarının içerisinde minicik dükkânı olan bir arzuhalci. Ben de varım, ekmeğimi bu daktilo makinası ile kazanacağım dercesine her sabah dükkanını açardı. Ufak boylu, zayıf, küçücük, durgun bir yüzü, kırpık bıyıkları ile hayatın yorgunluğunu omuzlarında taşıyan arzuhalci. Bir konuşmamızda emekli olduğunu söylemişti, ama nereden emekliye ayrıldığını hatırlayamadım şimdi.

Küçücük dükkânında fayans üzerine yağlı boya resimler de yaptığını görmüştüm, küçük küçük desenler, şekiller, resimler, kurusun diye de dükkânın önüne, güneşte kurusun diye de bırakırdı. Şiire de merakı vardı, arzuhalciliğinden çok şiire olan merakı nedeniyle tanırdım. Mahallin gazetesinde arada bir şiirleri de yayınlanırdı.

Emeklilikte kaç para alırdı, emekli aylığı yetmiyordu ki bu küçücük dükkânda ekmek parasını kazanmaya çalışıyordu. Yetmiş yaşlarındaydı, elinden düşürmediği sigarası ile, külüstür daktilosu ile arzuhalcilik yapmaya çalışıyordu.

O gün kahveye gidiyordum. Yanına uğradım. Boş değildi. Otuz, otuz beş yaşlarında bir kadın vardı. Kadını dinliyordu. Ben kapının önünde fayans üzerine yaptığı resimlere bakıyordum. Kadın da kapının önünde arzuhalciye bir şeyler anlatıyordu.

Yandaki bakkaldan iskemle çekip ben de dükkânın önüne oturdum.

Derdini anlatan kadın oldukça zayıf bir kadın “evlenmek istiyorum.” Diyordu.

Arzuhalci:

“Peki, benden ne istiyorsun?”

Kadın:

“Yeni boşandım fakat evlenemiyorum. Bunun bir bekleme süresi mi ne varmış?”

Kadın arzuhalcinin ağzından çıkacak söze bakıyordu.

Arzuhalci gülerek: “Sen yeni boşanmışsın, tekrar neden evlenmek istiyorsun, iyi düşündün mü?” diye sordu.

Kadın: “Evet!” dedi.

Arzuhalci üstelemedi, “Peki, dedi, yazayım o zaman.” dedi.

Bana da son yazdığı şiiri verdi, bu arada bir çay söyledi, ben de şiirini okuyor, bir yandan da konuşmalarını dinliyordum.

Arzuhalci, “On beş liranı alırım”

Kadın: “Çok değil mi on lira versem olmaz mı?”

Arzuhalci: “Olur!” dedi,

Külüstür daktilosuna vurmaya başladı, Daktilo tuşlarına vurdukça kâğıda tam olarak vurmuyor, bazen tuşlar sıkışıyor, sıkışan harfleri tekrar yerine getiriyordu. Sıkıntılı bir hali vardı. Bu arada masanın üzerindeki çay tabağı altlığında sigara yanıyor, o sıkışıklıkta arada bir de sigarasından bir nefes çekiyordu, Daktilo tuşlarına hızla hızla vuruyordu vurmasına, fakat kâğıda harfler pek çıkmıyor, silik silik çıkıyordu.

Arzuhalci” Ne zaman boşandın? “Dedi.

Kadın, “Bir ay oluyor.”

Arzuhalci,” Mahkeme kararın var mı, yanında mı?”

Kadın, “Yanımda” diyerek, Pazar çantası gibi bir çantadan kağıtlar çıkarttı, Arzuhalci ’ye verdi.

Arzuhalci kendisine uzatılan kağıtları uzun uzun inceledi. “Tamam, dedi, tamam.”

Daktilonun tuşlarına tekrar vurmaya başladı. Kısa bir süre önce boşanmış bir kadının yeniden evlenmek istemesini anlayamasa da onun için ekmek parası da bu külüstür makinası ile dava dilekçesi yazmak ve ekmek parasını kazanmaktı; gerisi kadının bileceği işti.

Daktilo tuşlarına sert sert vurarak yazdı, yazdı.

Sonra kâğıdın üstünden tutarak çekti. Kâğıdın altına “şuraya imzanı at!” dedi.

Kadın: “Ben imza atmasını bilmem”

Arzuhalci, “Okuma yazman yok mu?”

Kadın, “Var, ama imza atarken…”

Arzuhalci, “İsminin yaz…imzala…”

Dilekçenin yazım işi bitmişti, ikiye katlayıp uzattı.

Arzuhalci, “Senin istediğin dilekçeyi yazdım. Boşanmış olduğunu, yeniden evlenmek istediğini ayrıca önceki boşanma kararını da ekledim. Al şimdi bu dilekçeyi... Adliyeye götür…”

Kadın bir sevinç içerisinde, mutlulukla avucundaki on lirayı uzattı; hızlı adımlarla adliyenin yolunu tuttu.