Sık sık gidip gelmese de Akşehirli olmaktan her zaman onur ve gurur duymuş, gözü gönlü hep Akşehir'de kalmıştır. Akşehir sokaklarında geçen çocukluğunu, 24 Ağustos İlkokulu'nu, Merkez Ortaokulu'nu, İsmet İnönü Endüstri Meslek Lisesi'ni, sokak ve sınıf arkadaşlarını, ilk gençlik yıllarını hiç mi hiç unutmamıştır. Yaşam savaşı verirken ekmeğini kazanabilmek için işçilik yaptığı gibi adeta tırnaklarıyla kazıyarak zaman içinde akademik kariyer de yapmıştır. Dünyanın birçok ülkesini gezmiş, bu ülkelerde bilimsel araştırmalar yapmış, şair-yazar ve saygın bir Türkolog olarak tanınmıştır.1985 yılında Dokuz Eylül Üniversitesi, Buca Eğitim Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'nü bitiren Feyyaz Sağlam 1986-2020 yılları arasında aynı üniversitede Türk Dili okutmanı, Çağdaş Türk Lehçeleri / Türk Dünyası Edebiyatları öğretim görevlisi olarak görev yapmıştır.

Kendisi idealist bir akademisyen olarak dikkati çekmiş, "derslerimi vereyim, maaşımı alayım, keyfime bakayım..." yaklaşımında asla olmamış resmi görevine paralel olarak Türkçemizin uluslararası dil-edebiyat-çeviri platformu ve uluslararası gönüllü bir akademi olan KIBATEK (Kıbrıs-Balkanlar-Avrasya Türk Edebiyatları Kurumu) projesini 1998 yılında 12 ülkeden şair-yazar-çevirmen-akademisyen arkadaşlarıyla hayata geçirmiştir. Bu yıl 26 hizmet yılına ulaşan ve halen 47 ülkeyle çalışmalarını sürdüren KIBATEK'in uluslararası iletişim organı Bülten'i (101.sayıya ulaştı) yayınlamış, 111'e ulaşan KIBATEK kitap yayınlarının da editörlüğünü yapmıştır. Kısa bir süre önce emekli olmasına rağmen inzivaya çekilmeyip bilim, edebiyat, sanat alanlarında yoğun ve nitelikli çalışmalara, projelere imzasını atmaktadır. Bu çalışmalarının bir göstergesi olarak yazımızda ayrıntılarıyla ele alacağımız Akşehir Hikâyeleri adılı yeni kitabı kendisinin 48. kitabı olmaktadır.

Feyyaz Sağlam çok vefalı. İki eli kanda bile olsa memleketi Akşehir için her türlü özveriyi göstermekte. Nitekim çocukluk, öğrencilik ve ilk gençlik yıllarında edindiği kültür birikiminin ilk kaynağını Akşehir olarak gördüğü için Akşehir'e karşı borçlu olduğunu ve bu borcu ödemek için artık zamanın da çoktan gelip geçtiğini hep aklında tutmuştur. Sonunda “öyle bir kitap yazayım ki faizi ile birlikte borcum silinip gitsin” demiştir. Koları sıvamış, başlamış yazmaya. Öyle bir kitaba başlamış ki yılların birikimi belleğinden kalemin ucundan akmış, kağıtlara dökülmüş. Bu kitap öyle bir eser olacak ki ilkokul, ortaokul, meslek lisesi arkadaşları hatta mahalle komşuları merakla kim yazmış diyecekler. Ayrıntıya varanlar onu Kafka'ya, Geothe'ye, Servantes'e hatta Dante'ye benzetecekler. Yazarın Feyyaz Sağlam olduğunu görünce hem şaşıracak hem de tanıdıkları bir hemşerileri olduğu için gururlanacaklar. Ondan da bu beklenirdi, diyecekler.

Sait Faik, Ahmet Hamdi Tanpınar, Sabahattin Ali, Oğuz Atay, Fakir Baykurt, Reşat Nuri Güntekin hatta Akşehirli Tarık Buğra ve daha birçokları kalburüstü öykücü ve romancılarımız eserlerinde ovaları, vadileri geçen bir ırmak gibi akan, denize ulaşan bir ırmak gibi nefis, serüvenli bir dil kullanmışlardır. Şair-yazar- akademsiyen Feyyaz Sağlam öyle yapmamış post modern bir anlatımı bilinçli olarak seçmiştir. Annesi rahatsızdır, hastahanede  yatıyor.Yazar refakatçıdır. Annesinin başucunda, yarı uykusuz gece gündüz plastik sandalyede oturuyor. İlaçlar, ateş ölçümleri, radyoloji çekimleri, yoğun bakıma servise gidişler gelişler birbirini izliyor. Yazar banda kayıt yapar gibi post modern Akşehir romanını bir film şeridi halinde belleğine yazıyor. Hastahane sonrasında tasarladıklarını daha ayrıntılı olarak kağıtlara dökmeyi düşünüyor. Hastahane günleri 17 gün sürüyor. Bu süreçte yazdığı Binbir Gece Masalları'nı andıran post modern Akşehir romanı eskiz sıralamasını da matbaaya verecek, basıma  geçirlecek aşamaya gelmiştir. Kurgu içinde kapak tasarımı bile hazırdır... Gelin görün ki yazar binbir geceden gündüzlere erişince yalancı doğum sancıları geçiren bir canlı gibi post modern olarak tasarladığı Akşehir romanı taslağını boyunu aştığı, gücünün üstünde gördüğü için ani ve tuhaf bir kararla  bu çalışmasını "Akşehir Hikâyeleri"ne dönüştürüyor. Roman için tasarladıklarını 16 gece süren gerçek, hayal, rüya massalımsı anlatımlarını  bu hikâyelerde ele alıyor.

Kitabın yayın şekli de oldukça ilginç. Feyyaz Sağlam’ın Akşehir Merkez Ortaokulu ve Ticaret Lisesi watsab gruplarından sınıf ve kuşak arkadaşları Levent Cumbul, Hediye Dağlı, Süveyda Güneş ve Adem Bayram kendi aralarında organize olarak İzmir’de yaşayan Akşehirli işadamı İdris Ayaz ile görüşüyorlar ve kitabın basımı kadirşinas işadamının samimi desteği ile gerçekleşiyor. Bu arada kitabının tanıtım etkinliğinin 4 Mayıs 2024 tarihinde Akşehir’de yapılacağını öğreniyoruz. 

Akşehir kültür dünyası için büyük bir kazanç, yeni bir atılım ve farklı bir deneme olan "Akşehir Hikâyeleri" adlı bu kitap gerçekten çok ilgimi çekti. Okudukça başarılı buldum. Çok sürükleyici, sürprizlerle dolu, gerçek dünya ve hayal dünyası arasında gidip geliyor...Bir çırpıda okudum. Herkese önerirken değerli akademisyen, şair-yazar- gezgin -Türkolog Feyyaz Sağlam'ı yürekten kutluyor, sağlık içinde kendisinden bu kitabında olduğu gibi Akşehir'le ilgili yeni ve ilginç eserler bekliyorum.
 

AKŞEHİR HİKÂYELERİ ÜZERİNE II

                                                                            Dr. Mevlüt KAPLAN

Yukarıya aldığımız başlık akademisyen, şair, yazar Feyyaz Sağlam'ın yazdığı Akşehir Hikâyeleri'ni kapsıyor.130 sayfadan oluşan kitap 1.gecede başlıyor.16.gün gündüzde bitiyor. Daha önceki yazımızda kitabı bir bütün olarak inceleyip okurlara sunmuştuk. Bu kez de ikinci yazımızla Akşehir'le ilgili kitapta yer alan bir kaç hikâyeye değineceğiz.

Gece boyu gözleri uyku tutmayan yazarımız Feyyaz Sağlam, zamanı değerlendirmek için Keykavus'un  Kabusnâme adlı eserini okuyor, bakıyor yine uykusunun gelmediğini görüyor. Belki uykum gelir diye otoriter bir hocasının yazdığı Abdülhak Hamid Tarhan'ın uykusuzluğunu ele alan bilimsel makaleyi okuyor, bu makale de uyumak için yarar getirmiyor. Bu kez de üstüne üstlük 5 bardak demli çay içiyor. Uykusu iyice dağılıyor. Gözleri fal taşı gibi açılıyor. Aklına ilginç bir fikir geliyor. Yazmakta olduğu taslak halindeki Akşehir'le ilgili post modern romanında adları geçen kurgu ve gerçek kahramanları gece yarısı Hıdırlık'ta toplantıya çağırmayı düşünüyor. Hem de acil olarak. Tehdit bile ediyor. Toplantıya katılmayan olursa post modern romanına koyduğu karakterleri tek tek çıkararak cezalandıracağını da özellikle belirtiyor.

Post modern romanda adları geçen kahramanlar endişeye kapılıyor, korku ve kuşku içerisinde çağrıya uyuyorlar. Yazar Feyyaz Sağlam roman kahramanlarıyla ilgili yoklama yapıyor, eksiksiz olarak herkesin toplantıya katıldığını görünce şu konuşmayı yapıyor:

"Çıkıp geldiniz. Sağ olunuz. Ben bir blöf yaptım, adlarınızı tasarladığım post modern anlatımlı Akşehir'le ilgili romanımdan çıkaracağımı katılmanızı sağlamak için söyledim. Şimdi gerçeği açıklayacağım. Tasarladığım bu roman benim boyumu aşıyor. İçinden başarıyla çıkamayacağımı düşündüm, yazmaktan, bastırmaktan vazgeçtim..."

Dinleyenler birden ayağa fırlamış " Feyyaz Sağlam'a inandıklarını, çok güvendiklerini, bu romanın mutlaka yazılmasını, bir an önce basılmasını   dile getirmişlerdir.

Ancak yazar Feyyaz Sağlam ortaya yüz güldürücü bir eser koyamayacağı bilinci ile Akşehirlilere, Seyyid Mahmut Hayrani ve Nasreddin Hoca'ya karşı mahçup olmamak için verdiği karardan geri dönmemiştir. Arkadaşlarını, uzaktan yakından tanıdıklarını daha fazla kırmamak, üzmemek için "Akşehir Hikâyeleri"ni yazmıştır.

Kitaptaki en fantastik hikâye olan "Şahmaran'ın Akşehir Hikâyesi" de başka bir çekim gücüne sahip. Burada yazar Feyyaz Sağlam uykusunda gördüğü bir rüyayı anlatıyor:

Bir güz mevsimi Akşehir'in elma bahçelerinde ağaçlar meyve yüklü. Oralarda böcekler, yılanlar, çiyanlar da çok. Yazar çocukluğundan beri yılanlardan çok korkmaktadır. Bu yüzden hastahane, mahkeme, tapu işleri için Akşehir'e gelen birçok tanıdık köylüler hediyeleri ile yazarın ailesini gündüzlü, yatılı ziyaret etmektedirler. Buna rağmen Feyyaz Sağlam Yılan Yusuf köyünden kimsenin evlerine gelmesini istemezmiş. Çünkü özellikle kış geceleri kuzinenin başında yapılan sohbetlerde anlatılan Yılan Yusuf efsanesinden yeni korkulara kapılmaktadır. Hele hele bir de o dönemin meşhur halk hikâye kitaplarından Selami Münir'in "Resimli Tam Şahmaran Hikâyesi" aklına gelmesin mi, bu korku daha da katmerlenmiştir Feyyaz Sağlam'ın çocuk yüreğinde. Üstüne üstlük Gavur Hamamı'nın bahçesindeki kör kuyu, orada yaşamakta olduğu söylenen Şahmaran adeta tüyleri ürpertmektedir. Akşehir'de, Yılan Yusuf'ta, Mardin'de, Tarsus'ta her yerde Şahmaran...Nereye baksa, ne yana dönse Şahmaran. İnsan yılana aşık olur mu, demeyin. Feyyaz Sağlam'ın "Akşehir Hikâyeleri"nde oluyor işte.

Akşehir'in bir de "Cigidiya Kazak Köyü" hikâyesi var. Buranın bir adı da Gürsu'dur. Rus köyü olarak da anılır. Rusya'da Çar 1.Nikola, Osmanlı'da II.Abdülhamid Don ve Kuban Kazakları ülkelerinden baskılar nedeniyle göç ederek Akşehir gölü kıyısına gelip yerleştirilmişlerdir.1911 'de Cigidiya adıyla 60 haneli bir köy kurmuşlar. Ortodoks oldukları için yakınları ile evlenemiyorlar. Akşehirliler de onlara kız vermeyince 1962 'de Amerika ve Kanada'ya göç ediyorlar. Bu köye 1922 yılında Sovyetler Birliği'nden gelen bir Rus grubu ziyarete gelmiştir. Yazar bu köyle ilgili çok çekici bir hikâyeyi başarıyla kurgulamıştır.

Sadece iki hikâyesine kısmen değinebildiğimiz Feyyaz Sağlam'ın "Akşehir Hikâyleri " isimli İzmir'de yayınlanmış olup, Akşehir kültür tarihine farklı ve etkileyici bir katkı olmuştur.